logo

İran neden Türkiye’yle yakınlaşmak istiyor?

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Rafsancani ve Hatemi’nin de izlediği reformcu/pragmatist dış politika geleneğini sürdürmek istiyor. İran’ın komşularla iyi ilişkiler kurması demokratikleşme, kalkınma ile rejimin iç ve dış politikasının normalleşmesi açısından önem taşıyor.

Hasan Ruhaniİran’da reformcu/pragmatist dış politika geleneğine bakıldığında, sadece Batı’yla değil komşularla, özellikle de Türkiye ile iyi ilişkiler kurmanın esas hedef olarak seçildiği görülüyor.

Reformcu/pragmatist gelenek temsilcileri, dış politikayı ideolojilerden arındırarak rasyonel ve İran’ın milli menfaatleri çerçevesinde şekillendirmenin gerektiğini söylüyorlar. Onlara göre, komşularla gerilimli ilişkiler İran’ın ekonomik kalkınmasını engelliyor, demokratikleşmesini olumsuz etkiliyor, yalnızlaşma ve jeopolitik imkânlarının savrulmasına yol açıyor.

Haşimi Rafsancani (1989-97) ve Muhammed Hatemi’nin (1997-2005) cumhurbaşkanlığı dönemlerinde, işte bu yaklaşım hâkimdi. Rafsancani 1989’da “yeniden yapılanma” söylemi çerçevesinde İran’ın hem Batı hem de komşularla ilişkilerinde normalleşme hedefini takip etti. Muhammed Hatemi de “tansiyonu düşürme” konsepti çerçevesinde komşularla iyi ilişki kurmayı öncelikli hedef olarak belirledi.

İran-Türkiye ilişkilerinin seyrine bakıldığında, Rafsancani döneminde iyileşme yörüngesine girildiği, Hatemi döneminde de zirveye doğru ilerlendiği görülür.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise, Rafsancani ve Hatemi geleneğini aynı doğrultuda sürdürmek istiyor. İran’ın komşularla iyi ilişkiler kurması demokratikleşme, kalkınma ve rejimin iç ve dış politikasının normalleşmesi açısından önem taşıyor.

Ruhani Batı’yla anlaşarak nükleer gerginliği aşmayı başarsa da, komşularla olan ilişkileri düzeltemedi, tam tersine son yılların en kötü dönemi yaşanıyor.

Bu durum, Ruhani’yi dış politikasını yönetmesi kolay olmayan bir dengesizliğe sürüklüyor. Söz konusu dengesizliğin Ruhani’nin iç politika amaçlarıyla da çeliştiği çok açık. Komşularla iyi ilişki kurmak, hem radikal muhafazakârları ve Devrim Muhafızları’nı siyasette sınırlandırmak için, hem de İran’ın yaşadığı ekonomik durumdan çıkışa yardımcı olması açısından önemli.

Ruhani’nin bu sorunu ne kadar çözebileceği tartışmaya açık.

İran-Türkiye ilişkilerinin değişen mantığı ve çerçevesi

Çünkü İran-Türkiye ilişkilerinde tamiri zor bir kırılma yaşandı. Arap Baharı, İran-Türkiye ilişkilerinin tarihsel mantığının değişimine yol açtı. Ankara ve Tahran, Ortadoğu’da çatışmalı bir jeopolitik mücadele içine girdiler. Bu mücadele alanı Irak, Suriye, Yemen dahil tüm Ortadoğu’yu kapsıyor.

İran, Türkiye’nin diplomatik, siyasi, askeri ve kültürel girişimlerini kendi aleyhine görüyor ve Türkiye’nin nüfuz ve imkân alanını sınırlandırmak, daraltmak istiyor. Bu mücadele Bağdat’tan Aden’e kadar uzanan bir yelpazede karşımıza çıkıyor.

Bu açıdan bakıldığında Ortadoğu’da jeopolitik, ideolojik ve siyasi rekabete tutuşan İran-Türkiye ilişkilerinin mantığı, özellikleri ve çerçevesi artık değişmiş durumda.

Bugün iki ülke ilişkilerini Kasr-ı Şirin Anlaşması (1639) metaforuna ve “jeopolitik kader ortaklığı” söylemine sıkıştırarak analiz edemeyiz. Bu durum, İran-Türkiye ilişkilerinde günümüze kadar tanımlanmış jeopolitik, tarihsel, siyasal ve güvenlikle ilgili tüm çerçeveleri sarsmıştır.

İran’ın PKK’yı Türkiye, Irak ve Suriye’de desteklediğine dair iddialar ve Türkiye-Rusya krizinde Tahran’ın Türkiye karşıtı duruşu bu durumun açık göstergesi olarak sayılabilir.

Türkiye-İran ilişkilerinde PKK, bölücülük ve terör merkezli işbirliğinin çöküş sürecine girmesi, iki ülke arasında tarihsel tutkal işlevi gören güvenlik işbirliğinin mahiyet değiştirmesi, ikili ilişkilerin nasıl seyrettiğine dair önemli bir işaret olarak yorumlanabilir.

Bu durum, İran-Türkiye ilişkilerinin tarihsel dayanağının sarsılması anlamına gelir.

Bugün, İran-Türkiye ilişkilerinin en kötü dönemi yaşanıyor ve hayati bazı risklerle karşı karşıya olunsa da, iki ülkenin de ilişkilerindeki gerginliği kontrol etmekten yana oldukları anlaşılıyor.

Öncelikle Ruhani’nin iç politika hesapları özellikle ekonomi bağlamında Türkiye ile iyi ilişkiler kurmayı gerektiriyor. Ruhani, 2017’de ikinci kez cumhurbaşkanlığına aday olmak istiyor. Bu nedenle İran ekonomisini ve halkın durumunu iyileştirmesi şart. Çünkü muhafazakârlar 2005’te Ahmedinejad döneminde olduğu gibi önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden yoksulluk, refah, adalet gibi söylemlerle iktidarı ele geçirmeye kalkışabilir.

Şii-Sünni gerginliği

Bölgesel dinamikler açısından bakıldığında, durum İran rejimi açısından hiç iç açıcı sayılmaz. Bölgede yükselen Şii-Sünni gerginliği bağlamında İran taraf ve hatta bazılarının nezdinde söz konusu ihtilafın baş körükleyicisi olarak algılanıyor. Bu durum İran’ın özellikle Sünni Arap dünyasıyla olan ilişkisini sorunlu hale getiriyor.

Hamas örneğinde görüldüğü gibi Sünni İslamcılar İran’dan uzaklaşıyor. İran’ın 1979’dan sonra “devrimin ihracı” siyasetiyle biriktirdiği ideolojik nüfuz alanı yok oluyor.

Evet, İran Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istiyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu Mart başında Tahran’daydı. Şimdi ise İran Devlet Başkanı Hasan Ruhani İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nden sonra özel ziyaret için Ankara’da.

İran, Türkiye ile iyi ilişkiler kurarak bir taraftan Ankara’nın İran karşıtı Sünni Arap bloğunda yer almasına engel olmaya çalışıyor, diğer taraftan da Şii-Sünni gerilimini Ankara üzerinden yumuşatma arayışı güdüyor.

 

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
Share
929 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.