logo

Sinemaya gidelim mi?


İsmail Kılıçarslan
i.kilicarslan@gmail.com

Seni ben, yanlış yerinden anlatıldığı için sevilmemiş bir hikâyenin esas kıymetini fark eden o incelikli adamlar gibi sevdim. Yanlışlık sonucu sevilmemeni sevdim bir bakıma.

Seni benden başka hiç kimsenin anlamadığını bildiğim için sevdim. Deniz gören bahçelere kurulmuş şezlonglarda denizi değil yıldızları seyretmenin rahatlığıyla sevdim seni. İki oda bir salonlara sıkışmak ne ki, sonsuz çayırlarda elimi boy veren buğday başaklarına çarpa çarpa koşar gibi sevdim.

O son vapura yetişememenin telaşıyla değil asla, o uzun patikanın sonunda erine bazlama yağladığını bilmenin kıvancıyla telaşsız, o duyguyla kutsanmış, erliğimle gönenmiş olarak sevdim seni.

Seni kolayca fark ediliveren güzelliklerinle değil haşa, kendini kolayca ele vermeyen eksiklerinle sevdim. Çirkinliklerinden başlayarak sevdim. Güzelliğine sıra gelene kadar sevmenin bütün anlamlarını, bütün çağrışımlarını, bütün ferahlıklarını öğrenmiş oldum böylece.

İçine doğru attığın gülümsemelerini sevdim, dışarı doğru püskürttüğün kahkahalarını değil. Yapamadığın yemekleri sevdim, gitmeye cesaret edemediğin karanlık odaları sevdim, çıkmaya güç yetiremediğin yolculukları sevdim. Başaramadıklarını sevdim senin. Üzerine yakıştıramadığın gömleklerini, sende iyi durmayan çantalarını sevdim.

Seni ben böyle sevdim işte. Dünyayı sever gibi sevdim. Ölümün kaçınılmazlığı gibi sevdim. Başkalarının beni hiç sevmediği gibi sevdim. Kusurlu mükemmelliğini, kusursuz hatalarını sevdim. Şarkı söyleyememeni de sevdim, aklından geçeni söyleyivermeni de.

Yaralamanı sevdim. Tam öleceğimi anladığın an beni öylece bırakıvermeni. Tam ölemedim hiç ben. Tam yaşayamadım hiç.

Birlikte, birbirimizi tamamlamak fikrine hiç itimat etmeden, kişisel gelişime hiç inanmadan, doğum günlerini ve yıldönümlerini aklımıza getirmeden, su faturasına inanır gibi inanarak yaşamayı deniyorsak bu iyi, bu güzel.

İstersen inanma su faturasına. İstersen akıp gidene inanma. İstersen reddet hayatın getirdiklerini. Biz de gülümseyelim sana ey şaşkın kalpli şaşkın sözlü tuhaf insan. Biz de gülelim sana. Biz hayatın kendisine inanıyoruz. Ona kafamızı banmaya. Kapımıza gelen postacılara, icra kağıtlarına ve doların yükseleceğine inanıyoruz.

Hiçbir şeyin bugünden iyi olmayacağına itimadımız tamdır evelallah.

Zırnık da biziz, halt da. Pazarda domatesin kaç para olduğunu merak ederek seviyoruz birbirimizi. Kredi kartı ekstrelerine kızarak seviyoruz.

İnstagramda selfimiz yok. Gösterişli kahve kupalarımız yok. “Ölmeden önce” listelerimiz yok. Ölümü de yaşamı da öyle sakin, öyle sessiz bekliyoruz işte.

“Çıkmadan iki yüz lira bıraksana, markete gitmem lazım” cümlesindeki aşkı biliyoruz. “Akşama bakarız” cümlesindeki çaresizliği biliyoruz. Yazarlardan Orhan Kemal’i, şairlerden Zarifoğlu’nu seçiyoruz kendimize. Bu da böyle…

Bu da böyle ve biliyorum ki işte hiç kimse, benim seni sevdiğim kadar sevmeyecek seni. Hiç kimse senin beni sevdiğin kadar sevmeyecek beni.

Sinemaya gidelim mi?

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
339 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...