logo

İslâm Medeniyetinin Geleceği


Hayrettin Karaman
h.karaman@gmail.com

Yazının başlığı bir çalıştayın konusudur.

Mardin Artuklu Üniversitesi’nde, iyi niyet ve gayret sahibi rektörünün himmetiyle 4-6 Ekim 2018 tarihinde, İslâm âleminin muhtelif yerlerinden ilim erbabının katıldığı “İslâm Medeniyetinin Geleceği” konulu bir çalıştay yapılmıştır. Çalıştayın sonuç bildirisinden birkaç madde üzerine düşüncemi ifade etmeye çalışacağım.

“İnsanlık tarihinde gelip geçmiş kırk medeniyet arasında yalnızca beş medeniyet günümüzde hayatiyetini sürdürmektedir: Çin Medeniyeti, Hint Medeniyeti, Batı Medeniyeti, Ortodoks Medeniyeti ve İslâm Medeniyeti.”

Bu ifadenin maksadı medeniyetimizin hâkim olduğu bölgelerdeki izleri ve eserleri ise doğrudur, canlı olarak varlığı ve diğer yaşayan medeniyetlere karşı arzı ise ne yazık ki, böyle bir durum yoktur.

“İslâm medeniyeti; uzun bir dönemden beri bilim ve teknoloji alanında belirli bir durağanlığa girmiş olmakla birlikte; onun kültürel, bilimsel, sanatsal ve diğer alanlarda insanlığa getirdiği değerler göz önüne alındığında, gelecek için umut verici bir imkâna sahip olduğu görülmektedir.”

İslâm medeniyeti yalnızca bilim ve teknolojide mi durağanlaştı?

Öyle düşünüyorum ki, asıl durağanlaşan bu medeniyetin insanının birliği, dayanışması, medeniyet anlayışı, bilinci, direnci, kendine güveni ve tahkik yerine taklit alışkanlığıdır.

Evet, geçmişte yapılanlara bakılınca “gelecek için umut verici bir imkâna sahip olduğu görülmektedir”, bu imkânın fiil haline gelebilmesi için bugün mevcut insanımızın o medeniyeti kuran insanların iman, şuur, çalışkanlık, ahlâk, ilim zihniyeti, hikmet gibi değerlerine sahip olmaları gerekiyor. Bildiride de ifade edildiği gibi “İlâhî kaynaklı peygamber öğretilerinin temel alındığı ve beşer aklının yoğurup şekillendirdiği İslâm medeniyetini” İslâm insanı gerçekleştirmiştir.

“Medeniyet mi insanını insan mı medeniyetini yapar” sorusu sorulabilir, ama bizim bugün yapabileceğimiz şey çaresini bulup İslâm insanını yetiştirmektir. Üniversitelerimiz ile sivil toplumun kurduğu vakıflar ve yürüttüğü faaliyetler birlikte hareket ederek bu amaca yönelmelidirler. Unutmayalım ki, İslâm insanının başı yücelerde, ayakları ise yaşadığı dünyanın üzerinde olacaktır. Bu insan dinini, tarihini, medeniyetini tahkik yoluyla öğrenecek, yaşadığı zamanın ruhunu ve şartlarını da doğru bilecektir.

Bildirinin şu maddesi, güncel bir tartışma sebebiyle dikkatimi çekti:

“İslâm medeniyetinde kadınların rolünü canlandırmak için bilim, tıp, sanat ve yönetim gibi alanlarda tarihsel süreçte yaptıkları katkılar hakkında araştırmalar yapılmalıdır. Böylece, kadınların İslâm medeniyetinin şekillenmesinde gelecekte yapabilecekleri katkılara zemin hazırlanır.”

Hem İslâm’ı hem de dünyayı yeterince bildiklerine kani olduğum birçok ilim adamının imzası bulunan bildiride bu madde yer almıştır.

Buna karşı son günlerde “kadınların namaz kılmak veya dini bilgi edinmek gibi maksatlarla camilere gitmelerinin caiz olup olmadığı” tartışılmaktadır.

Derler ki, Fatih İstanbul’u fethederken kilisede meleklerin cinsiyeti tartışılıyormuş!

Sokaklar kadın dolu, bazı okullarda kızların sayısı erkeklerden fazla, kırsal bölgelerde kadın evinde olduğundan daha fazla tarlada, bahçede, ormanda; bu durumda aileyi kurtarmanın tek çaresi kadının camiye gitmemesi midir?

İslâm insanını yetiştirecek anneler camiye bile girmeksizin dört duvar arasında ömür geçireceklerse çocuklarına nasıl rehber olacaklar?

İhtilatı zararsız sınırlara indirerek kızlarımızın ve kadınlarımızın camilerde ibadetini ve okullarda yeterince bilgi ve beceri edinmelerini sağlamanın yolları yok mudur?

Bir medeniyet kadını erkeği, avamı havassı ile bütün bir ümmetin eseri olabilir. Bildiri de işte buna işaret ediyor.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
414 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...