logo

21 Temmuz 2019

İmam Hatip Okulları dert midir?


Hayrettin Karaman
h.karaman@gmail.com

Türkiye gibi cebri kültür/medeniyet değiştirme âfetine uğramış bir ülkede halkın ikiye (ve daha fazlaya) bölünmesi, bölüklerin kültür, medeniyet, dünya görüşü ve hayat tarzlarında önemli farklılıkların oluşması beklenebilir gelişmelerdir ve ülkemizde bu beklenti ne yazık ki, gerçekleşmiştir.

Farklı kesimlerin kendi inanç ve görüşlerine uygun bir hayat sürmeleri demokrasilerde geçerli bir haktır.
Olmaması gereken ise, kesimlerden birinin diğerine tehakküm etmesi, ona hayat hakkı tanımaması, eline fırsat geçtiğinde zorla değiştirmeye kalkışmasıdır.

Türkiye bu “olmaması gereken” hali de yaşadı. 1950’den itibaren çok partili demokrasiye geçince birden olmasa da adım adım mazlum ve mağdur halk kesimine de hakları verilmeye başladı. Bu cümleden olarak 1951 yılında yedi şehirde yedi yıllık İmam Hatip Okulları açıldı.

Demokrat Parti’yi iktidara getiren halk çoğunluğu istediği için bu okullar açılmıştı ama en tepede bile masonların yer aldığı bu iktidar, mezkûr okulları kerhen açmıştı. İktidarın tepesindekilerin çoğunluğunun kararı şöyle idi: Mümkün olduğu kadar kontrol altında tutmak, abluka altına almak, daha fazlasını açmamak, mezunlarına, o zaman tek olan Ankara İlahiyat Fakültesi dâhil hiçbir üniversite ve yüksekokulda okuma imkânı vermemek, daha ziyade köy camilerine imam hatip olarak göndermek ve böylece halkı tatmin etmek…

Cin şişeden çıkmıştı, onu zapt etmeye masonların da, Kemalistlerin de, Batı uygarlığına bey’at etmişlerin de güçleri yetmedi, bu okullar demokrasi kesintiye uğramadıkça çoğaldı, mezunları da sonunda diğer lise mezunları gibi imtihanda kazandıkları her yükseköğretim kurumuna girip okuma hakkını elde ettiler.

Bu okulları isteyen, önündeki engellerin kaldırılması için iktidarlara baskı yapan dindar halkımızın beklentisi başta oldukça mütevazı idi; Mihraplar imamsız, cenazelerimiz ortada kalmasın, arkamızdan bir Fatiha okuyacak çocuklarımız yetişsin…

Giderek beklentilerde önemli gelişmeler ve değişmeler hâsıl oldu, artık İmam Hatiplilerin ülke yönetiminde de söz sahibi olmaları talep edildi; milletvekili, vali, kaymakam, hâkim, subay… olsunlar istendi, derken bunlar da oldu, hatta bir İmam Hatipli, muhtar bile olamazsın diyenlere rağmen bu ülkenin cumhurbaşkanı oldu.

Dindar halkın bu okullardan şikâyetçi olmadıklarını, çocuklarını da bu okullara gönderdiklerini görüyoruz.

Şikâyetçiler ise iki gruba ayrılır: Bir grup baştan beri bu okullara karşı olanlardır; bunların azı dindar olup aynı ihtiyacı başka yerlerde ve farklı yöntemlerle karşılamak isteyenlerdir, çoğu ise ya dinsiz, ya dine soğuk olan, Batılılaşmış vatandaşlardır. İşte bu kesim ikide bir de İmam Hatip okullarının bir sorun haline geldiğini, tamamen yok edilemeyecekse azaltılıp sınırlandırılmasını savunurlar.

Diğer grup ise bir kısım İslâmcılardır. Bunlar, Türkiye’de her şey kâmil mânâda İslâmîleşmiş de bir İmam Hatipliler kalmış gibi bunların eksiklerinden söz ederler, bunlarla yol alınamayacağını söyleyip dururlar.

Herkes düşünmekte ve hakaret ve şiddeti teşvik etmedikçe konuşmakta serbesttir, biz de serbest olduğumuza göre konuşalım:

İmam Hatip Okulları bir dert, bir sorun, bir bela değildir. Bazı İslâm ülkelerinin örnek aldığı ve almak istediği eğitim ve öğretim kurumlarıdır. İman, ibadet, ahlak, âdâb, ihlâs, ihsan gibi İslâmî değerler, genel olarak halkımızda ne kadar varsa biraz daha iyisi bu okullarda vardır. Ana-babalar, öğretmenler ve eğitim çevresinin iyileşmesine bağlı olarak daha ileri seviyelere gelmeleri de beklenir ve erbabı bunun için gayret ederler. Gayret edenlerin başında Ensar, Önder, İlim Yayma, Birlik gibi sivil toplum kuruluşları ve çok şükür Din Eğitimi Genel Müdürlüğü vardır. Sayın Cumhurbaşkanımızın himayelerinde ve Genel Müdür Sayın Nazif Yılmaz ve ekibi sayesinde İmam Hatip Okulları maddi imkânlar bakımından altın çağını yaşıyor. Bu maddi yapının içini, beklenen manevî yapı ile doldurmak için de gece gündüz gayret ediyorlar.

Bu yazıyı yazmamın sebebi ise bu yılki yükseköğretim kurumları sınavında İmam Hatiplilerin elde ettikleri başarıdır. İlk yüze giren öğrencilerimizin isimlerini ve derecelerini iftihar ve tebriklerimle sunuyorum:

-Ahmet Selim Gül, Eşit Ağırlık, Türkiye 2.’si,

-Muhammed Akif Aydın, Sözel, Türkiye 3.’sü,

-Mehmet Hasan Yacı, Eşit Ağırlık, Türkiye 10.’su,

– Ömer Faruk Büyükarslan, Sözel, Türkiye 12.’si,

– Muhammed Akdu, Dil, Türkiye 14.’sü,

– Rana Sökmen, Eşit Ağırlık, Türkiye 14.’sü,

-Ömer Tarık Türk, Eşit Ağırlık, Türkiye 25.’si,

– Ömer Tarık Türk, Sözel, Türkiye 43.’sü,

– Erkan Salih Büyükdinç, Eşit Ağırlık, Türkiye 44.’sü,

– Mehmet Fatih Tiftik, Dil, Türkiye 51.’si,

– İkbal Nur Taşdelen, Sözel, Türkiye 54.’sü,

– Ali Said Terzi, Sözel, Türkiye 57.’si,

– Mehmet Fatih Tiftik, Sözel, Türkiye 69.’su,

– Elif Büşra Turhan, Eşit Ağırlık, Türkiye 80.’si,

– Burak Selim Alireisoğlu, Sözel, Türkiye 91.’si,

– Recep Taha Duman, Eşit Ağırlık, Türkiye 96.’sı.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
370 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...