logo

28 Temmuz 2019

Doğru anlamanın ölçüleri- 4


Faruk Beşer
f.beser@gmail.com

Geçen yazılarımıza ilave olarak birkaç ölçüden daha söz edeceğiz:

MEZHEPLER DİN DEĞİL İMKÂNDIRLAR

Mezhep anlayışı konusunda da ifratlar ya da tefritler yaşadığımızı daha önce yazmıştık. Mezhepler birer farklı din değildirler, mükelleflerin fiillerinin / ef’âl-i mükellefinin hükümleri konusunda tutarlı birer anlama çabasıdırlar.

O büyük müçtehitlerimizden Allah razı olsun, çok büyük çabalarla bu bütüncül tutarlılığı sağlamaya çalışmışlar ve ümmete hazır imkânlar sunmuşlardır. Bu sebeple mezhepleri gereksiz görme ve onlara karşı olma, işi bilen insanların yapacağı şey değildir. Sistem filozofları gibi olan o mutlak müçtehitlerin dışındakilerin bu tutarlılığı sağlaması zordur. O halde avamın İslam’ı doğru yaşaması için bir mezhebe uyması, mezhep tanımamaktan çok daha ihtiyatlıdır. Ancak o büyük müçtehitlerin ulaştıkları içtihatların bir kısmının zamansal olduğunu, ayrıca bizim anladıklarımıza göre daha az olmakla beraber hata ihtimali taşıdığını da bilmemiz gerekir. Gerçi bunu avama telkin etmenin de bir anlamı yoktur. Ama âlim dediğimiz insanlar, müçtehit olmasalar bile hakikati bu ihtimalleri hesap ederek düşünmeli, anlamalı ve anlatmalıdırlar. Hatta Gazali’nin dediği gibi, ilim talipleri bile bu ihtimali hesaba katıp kör taklitten kurtulamazlarsa dini doğru anlayamazlar. Yeter ki, şüpheleri ve itirazları had bilmezlik düzeyine çıkmasın, saygıyı ve edebi de öğrenmiş olsunlar.

İlginçtir ki, bugün mezhep vurgusu yapanlar, çok koyu Hanefi olduklarını söyleyenler öyle uçuk fikirler ve inançlar üretirler ki, Hanefi imamları bunları duysa döverler. Mesela Ebu Hanife, Kitab’ın ve Sünnet’in ya da İslam’ın genel kurallarına, yani kıyasa aykırı olan haber-i vahid, sahih olsa bile onunla amel etmem derken bu zevat; bir hadisi bizim sâdatımızın kitaplarına almış olması bizim onu sahih bilmemiz için yeterlidir, öyle bir iki kişi mevzudur dedi diye hadisi reddetmeyiz derler. Bu anlayış mezhep bağlılığı değil mezhep cahilliği ve batıni görüşlerine, kurguladıkları ideolojik İslam’a kılıf bulma çabasıdır. Kastettikleri sâdat da müçtehitler, hatta âlimler değil, kendi kutsadıkları adamlardır. Burada kutsal ile mukaddes arasındaki farka bir kez daha dikkat çekelim. Demiştik ki, ilim tahsiline, doğru sadece bizim mezhebimizin dediğidir diye başlayan bir talip hakikate ulaşamaz.

TEFSİR SABİT, TEVİL DEĞİŞKENDİR

Tefsir nasların sözel anlamıdır, dil olarak ne dedikleridir. Tevil, sözel anlama aykırı olmayan işaretler, tedailer ve hissedişlerdir. Anlama konusunda tevil kıyamete kadar devam edecektir. Ama tevillerin kesin doğru olduğu garantisinin olamayacağını, tefsiri bırakıp tevile uymanın saptıracağını ve fitne çıkaracağını bizzat Allah söylemektedir. O halde Kuranıkerim’in lisanî anlamı konusunda bu işin başındakilerin anladıklarına zıt bir anlama olmaz. Mesela birisi Nisa 34’deki darp kelimesi vurmak değil, çıkıp dolaşmaktır derse sadece kendi cahilliğini ortaya koymuş olur. Ama darbın vacip olup olmadığını, hiç olmayabileceğini, tavsiye olabileceğini, evla olan olmadığını söylemek ise tevildir ve anlamlı olabilir. Bu konuyu da daha önce detaylı yazmıştık.

DİNİN ASIL KİTABI KURANIKERİM’DİR

Sünnet bile Kuranıkerim’i anlamak için vardır. ‘Bütün kitaplar tek bir kitabı anlamak içindir’. O halde grupların/fırkaların itibar ettikleri kendi büyüklerinin kitapları Kuranıkerim’i gölgelememelidir. Hiçbir kitap için, bunu okumakla da Kuranıkerim’i anlamış olursunuz denemez. Elbette yerine ve zamanına göre her eserden yararlanılabilir. Ama hiçbir zaman bunlar onun önüne geçemez.

Teoride bu prensip kabul edilir ama uygulamada bazı fırkalar kendi kitaplarını asıl ve birinci kaynak olarak görür ve sırf ona müracaat ederler. Tekrar edelim; beşerin yazdığı bir kitap İslam’ın yegâne kaynağı olamayacağı gibi, hiçbir âlim de, ne kadar büyük olursa olsun, tek merci olamaz. İlim Allah’tandır ve O herkese farklı ilimler verir. Ancak âlimin ilmiyle amel etmesi de esastır. Aksi takdirde onların bilgisi ‘ilim’ değil, zan olmuş olur. Şatıbî’nin dediği gibi, ilim düzeyindeki bir bilgi, insanı amel etmeye zorlayan bilgidir. Aksi ise sanmaktan ibarettir. Buna bağlı olarak:

DİN MUAMELEDİR, AHLAKTIR

Din iman edip yaşanan bir nizamdır. Sözünü ettiğimiz ilimle iman arasında ilişki vardır. İmana götüren bilgi, kesin bilgidir yani ‘ilim’dir. Yaşanmayan bilgi din olamaz. Resulüllah Efendimiz (sa) ‘ben sırf ahlaki erdemleri tamamlamak için gönderildim’ buyurur. O halde din entelektüel bir eksersiz konusu değildir. Bütün mesele kulun her fiilinde Allah’ı anmasıdır, yani zikirdir. O’na kulluktur, ibadettir. Allah’ı zikiretmeyen O’nu unutan demektir. O’nu unutanlara O kendilerini de unutturur. Allah’ı unutup kendilerini de unutanlar dini öğreten âlimler olamazlar.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
287 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...