logo

09 Kasım 2018

Bakalım gençler bu işe ne diyor?


Faruk Beşer
f.beser@gmail.com

Yakınlarda Türkiye Gençlik STK’ları Platformu tarafından gençlere yönelik bir kamuoyu araştırmasıyapıldı ve bununla ilgili herkes bir şeyler söyledi ve kendi penceresinden göründüğü şekliyle yorum yaptı. İstatistik tefsiri yapma özel bir iş ama ben de İslam ya da dindarlık penceresinden bakarak düşündüklerimi söyleyeyim.

Araştırmaya göre, gençlerin yüzde 31’i kendini milliyetçi, yüzde 29’u Atatürkçü, yüzde 16’sı muhafazakâr, yüzde 12’si dindar, yüzde 11’i ise demokrat olarak tanımlamış. Benim için en önemli gösterge burası. Gerçi bu seçeneklerdeki alternatifler çok net değil. Mesela bugünün milliyetçisi İslam’ı en azından reddetmiyor, yani onda da bir ölçüde dindarlık var. Muhafazakârda ise belki biraz daha fazla. Dindarda daha da fazla ve muhtemelen onlar dinin asgari farzlarını yerine getiriyorlar. Demokrata gelince, o da en azından halkın çoğunluğunun dine meylini hoş görüyor olmalıdır. Atatürkçülüğü seçenlerin hepsinin dine karşı olduğunu da sanmıyorum. Dolayısıyla bu araştırma gençlerin dinle alakasını tam olarak tespit etmiyor. Ama en azından yüzde 29 Atatürkçü, yüzde 11 demokrat ve yüzde 31 milliyetçi oranı gençlerdeki asıl dalgalanmanın kimlik konusunda olduğunu gösteriyor. Bu seçeneklere başkaları da eklenebilirdi. Gençlerin kendilerini ne olarak tanımladıkları sorusunun cevabında mesela milliyetçi, müslüman demokrat, ateist, solcu, şeriatçı gibi seçenekler olsaydı sonucun değişmiş olacağını düşünüyorum.

Her ne olursa olsun, bizim pencereden bakıldığında durumun iç açıcı olmadığı da açık. Meseleye partiler açısından baktığımızda politikaya ‘İslamcı’ olarak giren Ak Parti’nin gençlerdeki payının kendi gücünden, hatta mesela CHP’den daha az olduğu anlaşılıyor. Bunun sebebini biz sağlıklı olarak değerlendiremeyebiliriz, ama en azından ‘İslamcılığın’ demokrasiye, devlete ve refaha toslamış gözüktüğünü görüyoruz. Ancak böyle olmasaydı bile küresel çaptaki sanal gerçekliğin hızı ve etkisi çok daha büyük olduğu için onun tahribatının önüne geçilmesi de kolay olmazdı.

Durum böyle olunca ben de hepsi farklı üniversitelerden olmak üzere elime geçirdiğim birkaç ‘dindar’ gence, sizce bugün gençliğin en önemli problemleri nelerdir, tartışın ve iki saat sonra sonucu bana bildirin dedim. Tespit ettikleri maddeleri, kendi yorumumla birlikte sunuyorum. Yazıp bana verdikleri maddeleri aynen ve tırnak içinde veriyorum:

‘Sanal dünyanın, gerçeğin önüne geçmesi’. Bununla ben gençlerin özellikle internet ve akıllı telefonlarla kendilerine başka bir dünya aradıklarını, gerçek dünya ile tatmin olmadıklarını anladım. Gençlere o sanal dünyaya ilgi duymayacakları bir ‘sanal olmayan’ dünya sunulabilir miydi, bilemiyorum.

‘Gaye ve hedef eksikliği ve bunu tespitte zorlanma’. İşte bu konuda gençlere destek olunabilirdi. ‘Genç’ olmayanların da asıl eksikliği burada.

‘Vahiysiz akletme, dinleme ve itaat eksikliği’. Aynen böyle yazmışlar. Söyledikleri bir yaşlı olarak beni de aşıyor. Ama bundan şunu anlayabiliyorum: Gençlerde ileri derecede bir bireyselleşme var. Akıl dinin sabitelerine dayanmadan her şeyi yeniden ve sıfırdan kendi halletmeye kalkışırsa o sabit bilgiler yerine anlık arzuları esas almak zorunda kalır ve herkesin aklı farklı şeyler söyleyeceği için ittifak noktası bulunamaz, kaos oluşur, hiçleşirler.

‘Beslenme yanlışları ve bunların ruh ve bedene etkileri, kontrolsüz enerji’. Bunu neden yazdıklarını da iyi anlamadım. Ama gençlerin ya çok tükettiklerini, ya da sağlıksız besinler aldıkları için ruh ve akıl dengelerinin bozulduğunu kast ediyor olabilirler. Biz de haram yiyeceklerin anlamayı etkilediğini söyleriz.

‘Örnek eksikliği; gerçek, yaşanabilir ve ulaşılabilir örnek bulamamaları’. Bu çok önemli ve aslında bu gençlerin problemi olmaktan ziyade gençlere akıl vermeye kalkışan yaşlıların problemi. ‘Ulaşılabilir’ kelimesi de burada bence anahtar konumda.

‘Günahların ve dünya genelinde zulmün normalleşmesi, tercih edilebilir görülmesi, hafife alınması. Gerçekten de şu anda yirmi beş yaşında olan bir genç, dünyada savaşlardan, yıkımlardan ve mülteci kuyruklarından başka bir şey görmemiş, bunlar onun gözünde normalleşmiş ve o artık bunları kanıksamıştır.

‘Ruhsal beslenmenin eksik bırakılması, amelin bir görevden ibaret görülmesi’. Yani aslında namazını kılanların bile bunun hazzına varamaması ve sanki mecbur kaldığı için yapıyor olmasını mı kast ediyorlar.

‘Ahiret inancının zayıflaması’. Bu aslında bir sebep değil, yukarıdan beri sayılanların hepsinin birden sonucu ve dindarların bile meselesi.

‘Yaşama sevgisi, dünya sevgisi ve ben’in ön plana çıkması’. Bu da özellikle ahiret inancının zayıflamasının sonucu. Yani hemen olanı isteme, dünyevileşme, bireyselleşme, dünyadan kâm almanın ötesinde bir hedefinin olmaması.

Eğer bu soruyu dindar sayılmayan gençlere sorsaydık daha başka şeyler söyleyecekleri açıktır. Ama bunlardan bazılarını konu edinmemiz gerekiyor.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
415 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...