Son Dakika
Ben teknolojiden anlamam. De ki bana “hiç mi anlamazsın?”, hiç anlamam. Teknolojinin nasıl üretildiğini bilmem genel olarak. Dahası, insanın niçin bunca teknoloji ürettiğini de anlayabilmiş değilim. İnsanlık, teknoloji konusunda kendisine lazım olanından çok daha fazlasını üretiyor gibi gelir bana. Misal, insan niye 300 tonluk bir metal kuşla uçmak ve mesafeleri kısaltmak ister, anlayamam. “Mesafe kısalınca” ortaya çıkacak sorunların varlığı da ürkütür beni.
Bunları söylerken aranızdan “kullanma kardeşim o zaman” diyenler çıkabilir. Bu tuhaf ve paradoksal bir mesele… Teknoloji onu kullanmadığın zamanlarda da çeşitli “yan etkiler” üretiyor. Yani geldik İsmet Özel’e: “Asfaltta yürüyoruz diye asfaltı eleştirme hakkımız elimizden alınamaz.”
“E madem teknolojiden anlamıyorsun, ne diye gittin Teknofest’e?” diye sorsanız bana yine size verecek bir cevabım yok ilk anda. Ama “ilk anda…” Sonrasını ise uzun anlatmam gerekecek.
En çok merak ettiğim soru şuydu: “Yahu, yerli ve milli teknoloji diyoruz ama misal bu İHA’larda yabancı ülkelerden alınmış bazı parçalar var. Bu durumda bu teknoloji nasıl yerli ve milli oluyor?” İsmi bende mahfuz bir arkadaşım bütün soru işaretlerimi ortadan kaldırarak cevapladı bunu. Dedi ki: “Abi, yazılım ve tasarım milli ise o teknolojiye milli diyoruz. Bu küçülen dünyada çeliği Çin’den almışsın, lastiği İtalya’dan almışsın, kauçuğu Brezilya’dan almışsın fark etmez. Tasarım ve daha da önemlisi yazılım seninse o teknoloji senindir. Geçmişte bazı terörist gruplar Türkiye’ye sızarken ‘bunlar başıboş hayvan sürüleri’ diyerek yanlış istihbarat veren yazılım bizim değildi. Şimdi böyle bir istihbarat yanlışlığı mümkün değil; çünkü İHA’ların yazılımı %100 yerli.”
Teröristlerin “hayvan sürüsü” olduğu malum da başıboş olmadıkları kesin. Sahipleri onları başıboş bırakmayacak kadar akıllı.
Teknofest’i gezerken fark ettiğim başka bir şey daha oldu. Şirketlerimiz falan bir yana, pek çok yarışma çadırında yüzlerce pırıl pırıl gencimiz teknoloji üretimine başlamış bile. Beni en çok “iris tabakasını mouse olarak kullanarak felçli insanların hayatını kolaylaştıran” proje etkiledi. 20 yaşına bile gelmemiş bir gencimizin projesi bu.
Roket yarışması çadırında ise tabiri caizse “işin inceliğini” öğrendim. Bir kere dünyada “roket yarışması” düzenleyen iki ülkeden biriymişiz. Üstelik bu sene 580 başvuru olmuş yarışmaya. 78 ekip yarışmış. Erzurum’dan gelen bir takım “abi biz torpil atmayı bile bilmezdik, şimdi roket fırlatabiliyoruz” dediler mesela. Eh “o inceliği” de söyleyeyim. Roketi fırlatmak mesele değilmiş yarışmada. Asıl mesele, roketin “kıymetli yükünü” tekrar yere indirebilecek teknolojiyi üretmekmiş. İşte bunu yapabilen tam 35 roket ekibimiz var.
Eh, azıcık keyfime düşkünümdür. Dolayısıyla bilhassa teknik üniversitelerimizin üzerinde çalıştığı “otonom araç” teknolojileri de ilgimi çekti. Kitabını okuyup yemeğini yerken seni İstanbul’dan Ankara’ya götürecek “sürücüsüz araba” iyi fikir. Geleceksen böyle teknoloji fikirleriyle gel bana.
Ve tabii, Selçuk Bayraktar’ın duyurduğu Cezeri isimli uçan arabayı da yerinde görüp inceleme şansı buldum. Bu şahane araçla dalga geçmek için “daha yürüyen araba yapamadık, uçanını nasıl yapacağız?” diye inleyen bazılarına söylemiş olayım: “Yürüyenini de, uçanını da siz durdurdunuz aslında. Vecihi Hürkuş’u, Nuri Demirağ’ı, Necmettin Erbakan’ı siz durdurdunuz. Şimdi Selçuk Bayraktar’ı ve yüzlerce Türk mühendisini ‘durduramayınca’ yürüyenini de, uçanını da yapıyoruz, yapacağız. Vaktiyle bizi ‘montaj sanayiine iman etmiş bir üçüncü dünya ülkesi’ olmaya ikna edenlere kötü haber: Geçmesi gereken formalite testler meselesi olmasa Cezeri bu festivalde bir uçacaktı ki, aklın duracaktı.”
“Adamlar yapıyor abi” geyiğini üretmekten başkaca bir üretimlerini görmediğimiz, “bilim üretmemiz lazım, sanat üretmemiz lazım” cümlesinden başka ortaya bir şey koyduklarını görmediğimiz mızmızların Teknofest’i görmesini zaten beklemiyor insan. “Olacak bu iş” demelerini beklemiyor. Fakat hiç olmazsa “yahu bir milyonu aşkın insan ne yaptı orada?” diye sormalarını, “üniversiteli, liseli çocuklarımız hangi üretimleri gerçekleştirmiş acaba” diye merak etmelerini safça bekliyor yine de. Çünkü bundan başka hangi mesele “memleket meselesi” olarak tanımlanır bilmiyorum.
“Kendi davasına adanma” konusunda hayatımda gördüğüm en iyi örneklerden biri olan Özdemir Bayraktar’a ve oğlu Selçuk Bayraktar’a, teknoloji ve bilim üreten 15 yaşındaki öğrencilerimizden alanı gezmeyi gelen 90’lık dedelerimize kadar bu “memleket meselesi”ne inanmış herkese bakıp şunu söyledim alandan ayrılırken: Türkler bu kez başaracak!
(YENİ ŞAFAK)
Etiketler: İsmail KılıçarslanYorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
02 Mart 2020 YAZARLAR
02 Mart 2020 YAZARLAR
04 Ocak 2020 YAZARLAR
03 Ocak 2020 YAZARLAR