logo

29 Eylül 2018

Tehlikeyi anlatırken…


Ayşe Böhürler
a.bohurler@gmail.com

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika ve Almanya seyahatlerinde üzerinde durduğu konulardan birisi FETÖ meselesiydi. Merkel ile yaptığı basın toplantısında bu konuyu şu açıklıkla ele aldı: “Binlerce PKK mensubu Almanya’da. FETÖ terör örgütünün de yüzlerce mensubu buralarda bulunuyor. Aramızda suçluların iadesi anlaşması var. Yakalayıp teslim etmek ülkelerimizin huzuru, mutluluğu ve güvenliği için çok büyük önem arz ediyor”.

Batı ülkelerinde bu iki örgüte ilişkin algı değişimindeki zorluğun pek çok sebebi var. Bunların başında Türkiye’de Batı ile ilişki kuran kesimin onlara sempatisi geliyor. FETÖ hareketi yönetilebilir, yönlendirilebilir bir İslâm projesi olarak onların bakış açısını yansıtıyordu. Bir diğer önemli sebebin de FETÖ’nün sadece ve sadece 15 Temmuz darbe teşebbüsüyle gündeme getirilmesi olduğunu düşünüyorum. Batı’da pek çok insan bu hareketi Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarına karşı oluşmuş bir siyasi hareket olarak görüyor ve bu nedenle de destekliyor. Diğer taraftan o ülkelerde dinlenen Türkler ne yazık ki Türkiye’yi bir nefret ülkesi haline getirmeye baş koymuş kişilerden oluşuyor. Kendinden nefret eden Türkler, siyasi görüşü çeşitli olsa da hepsi o devletlerin nezdinde değer buluyor. Ne kadar çok kendinden (Türk ve Müslümanlardan) nefret edersen o kadar değerlisin. Meselâ dün Almanya basınında çıkan Seyran Ateş’in yazısı da böyle bir karakteri yansıtıyor: “Erdoğan’ın ve DİTİB/Diyanet’in Türk milliyetçiliği ile harmanlanan İslâm anlayışı, Avrupa Birliği’nin değerleri ve Alman anayasası ile bağdaşmıyor ve bunların ne Almanya’da ne de Avrupa’da yeri var.” Aynı zamanda kendisini laik ve liberal İslâm’ı savunan İbn-i Rüşd-Goethe Camii’nin kurucusu olarak tanıtan Seyran Ateş, DTİB camiinin açılışına da karşı tabii. Ona göre laik-seküler bir Müslümanlık için Türkiye ve Erdoğan’dan kurtulmak şart. Kısaca kilisesiz Hristiyanlık gibi Türkiye’siz Müslümanlık üzerine kendilerince çalışıp duran çok mihrak var. FETÖ’nün de Almanya’da ve diğer ülkelerde içine girdiği kalıp tam da bu!

Buna karşı bizim FETÖ meselesini, geçmişiyle, farklı isimlerle anlatmamız gerekiyor.

1998 yılı RP kapatılıyor, FG zirveye çıkıyor

Bu dönemi, Oral Çalışlar, “İslâmcılığın Üç Kolu” isimli kitabında şöyle anlatıyor: “1998 yılı RP macerasını bittiği, FG’nin zirvelere tırmandığı yıldı. Bir yerlerden düğmeye basılmış gibi gündemin başına oturmuştu. Medya eskisinden daha çok ona yer veriyordu. Nevval Sevindi’nin FG ile New York Sohbetleri bir yazı dizisi olarak Yeni Yüzyıl gazetesinde yayınlanıyor, medyada en verimli çağını yaşıyordu. Hulusi Turgut’un okulları anlattığı yazı dizisinde cemaate övgüler yağıyor, yine o yazı dizisi de Yeni Yüzyıl’da yayınlanıyordu. Daha önce bu okulların kendisine ait olmadığını söyleyenler artık buna itiraz etmiyorlardı. Bu okullarda Atatürk büstünün bulunması (hangisinde yoktu acaba), İstiklâl Marşı’nın okunması (okunmayan okul var mıydı?) kimi yazarları çok etkiliyordu. ‘İşte çağdaş Müslümanlık bu’ yorumları yapıyorlardı. FG tam anlamıyla meşruiyet kazanmıştı. Tam bu sırada Papa ile görüşmesi övgüler alıyordu.”

Tüm bunlar olurken tam tersi görüşleri aktaran yazılar da yayınlanıyordu. İsmet Berkan’ın 17 Ocak 1998’de Radikal’de çıkan bir yazısı devletin bazı mihraklarının aynı fikirde olmadığını gösteriyordu. “BÇG, RP’nin ardından Cemaati özel biçimde izliyor” notuyla yer alan yazısı farklı bir görüşü temsil ediyordu: “Aydınlık’ta çıkan bir yazıda ‘FG imparatorluğu en az 8 ay içinde yer ile yeksan edilecek’ deniyordu. Ardından Orgeneral Kemal Yavuz bir TV programında, ‘FG hangi yetki ve sıfatla Papa ile buluştu? Türkiye Büyükelçisi nasıl bir gerekçeyle onu resmi protokolle karşılayıp ağırladı’ diye soruyordu. Kanal 6’da yayınlanan Ceviz Kabuğu programı da okulların gerçek yüzlerini deşifre eden açıklamalar yapıyordu. Cengiz Çandar gibi liberal yazarlar ise genelkurmayın onlara ilişkin tutumunu önemsizmiş gibi görüyor ve ‘sıkıysa gidin üstüne’ mealli bir yazı yazıyordu.”

FETÖ, idari kadrosunu ve çevresini, Batı ile olan ilişkilerini seküler ve Batıcı kesimden aldığı destekle güçlendirdi. Ancak bir o kadar da onları tehlikeli bulan ekipler vardı. Mesela FG’yi Türkiye’ye gelmekten vazgeçiren olay, “Telekulak Skandalı”dır. Çünkü bu skandal; bir Telekulak çetesi olduğunu ortaya çıkarmanın ötesinde, Susurluk’a kadar uzanan bir örgütü de deşifre eder. Bu dönemlerde FG yandaşı polislerden de bahsedilmeye başlanır. O dönemde yayın hayatına yeni başlayan Cem Uzan’ın Star gazetesi onlara odaklanır. Pek çok haberin ardından Star Gazetesi’nin “İşte Cumhuriyet Rejimine Karşı En Sinsi Örgütlenmenin Gerçek Yüzü” başlıklı haberi ülkeye dönmesine mani olan bir süreci özetler. Batı’ya bu örgütün iç yüzünün, geçmişin izinden giderek çok daha iyi anlatılabileceğine inanıyorum…

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
517 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...