logo

26 Aralık 2019

Tamam da niye yapıyoruz?


Mustafa Karaalioğlu
m.karaalioglu@gmail.com

Yine bir konuyu ve onun üzerinden yapılması gereken tartışmayı yanlış yerden başlattık veya yanlış yerden başlatılan tartışmaya dahil olduk gidiyoruz. Kanal İstanbul gibi büyük, sarsıcı ve muhtemel sonuçları itibariyle telafisi imkansız haller yaratacak bir proje böyle konuşulmaz, böyle değerlendirilmez, böyle planlanmaz.

Başa dönelim, tartışma nasıl başladı ona bakalım. Projenin sahibi ve savunucu olan Cumhurbaşkanı Erdoğan mı konuyu yeniden gündeme getirdi? Ya da İstanbul için bir vizyon arayışı vardı da uzmanlar mı Kanal İstanbul’u bulup çıkardı? Yahut da boğazdan gemi geçiren ülkeler mi durup dururken şikayetçi oldular?

Hiçbirisi… İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu “Kanala karşıyım” dedi ve sonra hem tartışma alevlendi hem hükümet projeyi birden gündeme getirdi hem de ÇED raporu birkaç günde ortaya çıkıverdi. Böylesine büyük, önemli, gerekli ve vazgeçilmez projenin yeniden gündeme gelme hikayesi bundan ibarettir. Çok muhtemel ki İmamoğlu konuyu açmasa zaten bin dertle uğraşan hükümet ve Erdoğan en azından bir süre daha bu bahisle alakadar olmayacaktı.

***

Gelgelelim tartışmanın Montrö Sözleşmesi, rant, çevre, Boğaz güvenliği gibi başlıklarla tartışılma şehvetine… Konu açılınca gayet tabii ki bu noktalardan eleştiri yapmak, eksikleri, fazlaları hatırlatmak, riskleri dile getirmek kaçınılmazdır. Ancak asıl soruyu sormadan buraya geçmek yanlıştır.

Soru şu… Biz niye kanal yapıyoruz? Durup dururken haritayı değiştirecek, sonu belirsiz çevre problemleri doğuracak ve miktarı belirsiz bir kaynağı tüketecek bir girişim neden?

Hükümetin ve Erdoğan’ın bir numaralı teorisi İstanbul boğazından gemi geçiş güvenliğini sağlamak. Peki, böyle bir sorunumuz mu var? Yani, boğazdan geçen gemilerin nadiren yaptıkları kazaları ortadan kaldırmak için Türkiye’nin sahip olmadığı bir büyük kaynağı harcayacak kadar acil bir güvenlik problemiyle mi karşı karşıyayız? Böyle bir şey yok. Kaldı ki kanal yapıldığında oradan geçen gemilerin de sağa sola çarpmayacağının garantisi yok. Ve ayrıca, bir kanal yaptık diye ellerinde Montrö Sözleşmesi olan ülkelerin gemilerini oradan geçirmeyi kabul edeceklerine dair bilgi hiç yok.

Derdimiz boğazdaki yalılar ise kanal yapacağımıza her geçen gemiye kılavuz şartı getiririz olur biter. Masraf oluyor diye bundan kaçınan gemilerin kılavuz ücretlerini cebimizden ödesek yine kârlıyız! Onlar konteyner taşıyacak, ticaret yapacak diye koskoca bir şehri heba etmekten ve altından kalkamayacağımız bir borca girmekten iyidir. Ayrıca, kimse bizden boğazdan güvenli geçiş için böyle bir iyilik beklemiyor.

Şunu da unutmayalım ki İstanbul kanaldan önce halen dönüşmeyi bekleyen yüzbinlerce konut stokuna sahip bir deprem şehridir. Tarihi yarımadayı içine alan ve iki yakanın sahillerini içeren koskoca bir bölgeyi dönüştürmek zorundayız. Bunu tavsiye eden onlarca bilimsel rapor sümenaltında duruyor. Hepsinin gösterdiği şey; eğer dönüşüm olmazsa bizi bir felaketin beklediğidir. İnşaatsa inşaat, rantsa rant. Depreme dayanıklı bir İstanbul’un emlak rantı suni kanaldan kat kat daha fazla olacaktır. Bundan daha çılgın proje mi olur? Yüzbinlerce insanın hayatı boğazdaki birkaç yalının balkonundan daha önemli olduğuna göre öncelik bellidir. Parayı bu acil ve öncelikli sahaya harcamak varken, şehrin kalbini her an kapıyı çalacak depremin insafına teslim etmek doğru değildir.

Bir de hani kıt kaynaklarımızın artık inşaata değil de ileri teknolojiye ve ihracat sağlayacak sektörlere harcayacaktık… Hani artık akıllanmıştık! Hani artık betona değil geleceğin sektörlerine yatırım yapacaktık!…

(KARAR)

Etiketler:
Share
374 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...