Son Dakika
G
azeteci Cemal Kaşıkçı, İstanbul’da Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda Suudi devleti içinde legal ve özel olarak oluşturulan bir ayağı dışarıda bir ayağı içeride organize bir yapı tarafından planlı şekilde tuzağa çekilerek vahşice katledildi. Kaşıkçı’nın öldürüldüğünün Riyad yönetimi tarafından itiraf edilmesinin ardından atılan adımlar Suudi yönetiminin tepesindeki panik havasını gözler önüne serdi. Kaşıkçı’nın öldürülme emrini verdiği artık inkar edilemez boyutlara ulaşan Veliaht Prens MbS’yi koruma ve cinayetteki rolünü örtmeye yönelik girişimler cinnet derecesine ulaşarak İslamiyet’i dahi istismar edecek boyutlara ulaştı. Suudi Arabistan’ın en yüksek dini otoritesi Mekke’nin baş imamı Sudeysi, 19 Ekim tarihindeki cuma hutbesinde Veliaht Prens Selman’ı “Allah’ın Müslümanlara ilahi bir lütfu” olarak nitelendirip Prens’e İslamiyet’i ihya edecek ruhani bir kimlik atfetti. Ve Hazreti Muhammed’e atfedilen bir rivayete atıf yaparak “Her çağda İslam inancını yeniden güçlendirmek ve o dönemin meselelerine yanıt vermek üzere bir müceddide ihtiyaç duyulduğunu” belirtip, bu çağın müceddidi olarak Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı tarif etti. Tecdid sözlükte “yenilenmek, yeni bir yol açmak” anlamında kullanılıyor. Tecdidi gerçekleştiren kişiye de “müceddid” deniyor. İmam hutbede Veliaht Prens için “muhaddes” kavramını da kullanıyor. Hazreti Muhammed’in Hazreti Ömer hakkında kullandığı söylenen muhaddes ifadesi “özel olarak ilahi ilhamlara mazhar kılınmış kişi” demek. Mekke imamı, “İlahi güçten ilham alan” Prens’in bütün baskı ve tehditlere rağmen kutsal topraklarda reform yapmaya devam ettiğini anlatarak Müslümanları Prens hakkında suçlamalarda bulunan kötü niyetli medyada çıkan haberlere inanmamaları konusunda uyarıyor. Kutsal mekanların koruyucusu olan Kral ve Veliaht Prens’i destekleyip onlara itaat etmenin bütün Müslümanların görevi olduğunu söylüyor. Mescid-i Haram’ın imamı Sudeysi’nin, göz kırpmadan masum bir gazeteciyi vahşice öldürme emrini veren Neocon-Siyonist ve Evanjelist şer cephesinin Ortadoğu ve yeni Filistin planlarının baş hizmetkarı olan Veliaht Prens MbS’yi Müslümanların tüm kutsallarını rencide ederek övmesi herhalde korkudan ve makam hırsından olsa gerek. Zira kendisinden önce aynı görevde bulunan iki imamın Şeyh Salih El Tabib ve Şeyh Bandar Bin Aziz Billa’nın Prens MbS’nin isteklerini yerine getirmedikleri için zindana atılmış olmaları Mekke İmamı Sudeysi’nin neden Mekke halkını yalanlarıyla etkilemek istediğinin arka planını açıkça ortaya koyuyor.
Mekke’nin sözde imamı Sudeysi zihniyetinde olan müşrikler Mekke’nin Müslümanların kıblesi ve ortak kutsal mekânı olduğunu gözardı ederek bir yerde Siyonizm’e ve Evanjelizm’e hizmet ediyorlar.
HADİMÜ’L HAREMEYNİ’Ş ŞERİFEYN
İslamiyet’in iki mukaddes şehri olması nedeniyle “Haremeyn” olarak anılan Mekke ve Medine’nin “hizmetkârı” anlamında kullanılan bir tabir, Hâdimü’l Haremeyn. Bu unvanı kullanan ilk hükümdar, 12’nci yüzyılda büyük hizmetleri bulunan Selahaddin Eyyubi’ydi . Onun ardından hilafetle özdeşleşen bu unvan, Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı ele geçirmesinin ardından mukaddes emanetlerle birlikte Osmanlı sultanlarına devroldu. Hâdimü’l Haremeyn, hilafetin kaldırılmasına dek Osmanlı’da resmî yazışmalarda kullanılan, sikkelere darp edilen ve hutbelerde söylenilen bir unvandı. Osmanlı padişahları mukaddes beldeler halkının huzur ve refahının sağlanmasını en önemli görevlerinden biri olarak telakki etmişlerdi. Bu unvana sahip olmanın başlıca mesuliyeti Mekke ve Medine’yi himaye etmekti. 3 Mart 1924 tarihinde hilafetin ilgasıyla birlikte bu unvan da kalkmıştır. Hâdimü’l Haremeyn unvanını günümüzde Suudi Arabistan kralları kullanmaktadırlar.
Ancak ABD, İsrail, Mısır ve BAE ile kurduğu kirli ittifak nedeniyle Mısır’daki kanlı darbeyi finanse eden, Katar’ı abluka altına alan, Yemen’i yerle bir eden ve Lübnan Başbakanı’nı zorla alıkoyan bir yönetim “Hadimü’l Harameyn-i Şerifeyn” olabilir mi? Bölge Müslümanlarına “emanet” duygusu vermeyen, kendi vatandaşlarını bile bir otele hapsedip servetlerine el koyan ve diplomatik temsilciliklerinde muhalifleri infaz eden bir yönetim nasıl “İki Kutsal Harem’in Hizmetkârı” olabilir ki? Bu şer cephenin bölgemizde kurmak istediği kaos ve istikrarsızlık yaratma politika ve stratejileri Türkiye’nin Kaşıkçı cinayetinde istikrarlı tutumu sayesinde sarsılmış ve akamete uğramıştır. ‘Küre Çetesi’nin Körfez ortaklığı Kaşıkçı cinayetindeki gelişmeler sonrasında asla eskisi gibi olmayacaktır. Şüphesiz Suudi Arabistan’ın Mekke ve Medine’nin hizmetkarı mı olduğu yoksa İsrail’in Ortadoğu’daki menfaatlerine mi hizmet ettiği sorgulanacaktır? Sorgulanması da elzemdir.
(YENİ ŞAFAK)
Etiketler: Bülent Orakoğlu » Cemal Kaşıkçı » İstanbul » Suudi ArabistanYorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
02 Mart 2020 YAZARLAR
02 Mart 2020 YAZARLAR
04 Ocak 2020 YAZARLAR
03 Ocak 2020 YAZARLAR