logo

01 Aralık 2018

Sönmeyen ateş


Taha Kılınç
t.kilinc@gmail.com

Doğu Türkistan’ın Kaşgar şehri, 12 Kasım 1933 günü tarihî bir toplantıya ev sahipliği yapıyordu. Uygur ileri gelenleri, çatışmayla dolu uzun ve sancılı bir sürecin ardından, nihayet bağımsızlığın ilânı için anlaşmaya varmıştı. “Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti”, “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” ve “Uyguristan Cumhuriyeti” şeklinde üç ayrı isimle anılan devlet, bunlardan birincisiyle şöhret bulacaktı. Devletin kurucu kadroları, dünyayı yakından takip eden isimlerdi. İçlerinden bazıları İstanbul, St. Petersburg ve Moskova’daki okullarda “yeni usul üzere” eğitim görmüştü. Başbakanlığa getirilen Sabit Damullah Abdulbaki, bilhassa Mısır ve Türkiye’de yaşanan “modernleşme” süreçlerine hayrandı. Kurucular, İslâm ortak paydasını “vazgeçilmez bir şart” olarak görüyordu. Devletin ismi de, bunun bir göstergesiydi.

Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Hoca Niyaz Hacı, kuruluş felsefesinin temelini oluşturacak beş maddeyi şöyle açıklıyordu:

1) Bütün Uygur bölgesi, Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nin bir parçasıdır,

2) Yönetim ve ekonomi, tamamen Uygurların kontrolünde bulunacaktır,

3) Doğu Türkistan’ın baskı altına alınmış milletleri, şimdi artık tamamen özgürdür,

4)Cumhurbaşkanı, tamamıyla halkın huzur ve saadeti hedefini benimsemiş bir hükümetin kurulmasına öncülük edecektir,

5) Cumhuriyet, bütün kurumlarıyla, modernleşmekte olan diğer toplumlar seviyesine çıkmaya çalışacaktır.

Uygurları heyecan ve sevince boğan bu siyasî oluşum, Doğu Türkistan topraklarında daha önce yaşanan bir başka tecrübenin de tekrarıydı adeta. 1867-77 arasında Hokand Hanlığı’nı idare eden ve Doğu Türkistan’ı bağımsızlığına kavuşturan Yakub Beğ, Uygurların önündeki en yakın örnekti. Osmanlı İmparatorluğu, İngiltere ve Rusya’yla diplomatik ilişkiler kuran Yakub Beğ, Doğu Türkistan mescitlerinde Sultan Abdulaziz adına hutbeler okutmuş, göndere Osmanlı bayrağı çektirmiş, bastırdığı paralara da padişahın adını kazıtmıştı. Çinliler, 16 Mayıs 1877’de Hokand Hanlığı’nı asker kuvvetiyle yıkmış olsalar da, Uygurların kalbindeki bağımsızlık ateşini söndürememişlerdi.

Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti, 1934’ün ilk günlerinden itibaren -tıpkı 1877 sürecinde olduğu gibi- Çin’in baskısı altında kaldı. Nihayet, Müslüman Çinli komutan Ma Zhongying’in Turfan’ı ele geçirmesinden sonra yoğunlaşan çatışmalar neticesinde, 6 Şubat 1934’de cumhuriyet resmen tarihe karıştı, Uygurların bağımsızlık sevinci de böylece yarıda kaldı.

12 Kasım 1944’te, Uygurlar yeni bir kadro ve yeni bir heyecanla, tekrar bağımsızlık ilânına giriştiler. Bu kez, Uygur bölgesinin Kazakistan sınırındaki Gulca’da “İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti”nin kuruluşu gerçekleştirildi. Sovyetler Birliği, bu cumhuriyetin tesisine yardımcı olmuş, askerî ve ekonomik desteğini cömertçe sunmuştu. 1933’teki devleti açık ve kararlı biçimde desteklemeyen Ruslar, 11 yıl sonra Çin topraklarında kurulan Müslüman bir cumhuriyeti menfaatlerine uygun bulmuştu.

İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanlığına getirilen Özbek asıllı âlim ve asker Alihan Töre, kısa bir süre sonra Sovyetler’le görüş ayrılıkları yaşamaya başladı. 1946’da Töre’yi devre dışı bırakan Sovyetler, yerine komünist eğilimleriyle tanınan Ahmetcan Kasımi’yi getirdi. Doğu Türkistan’da bunlar olurken, Çin’de de milliyetçilerle komünistler arasındaki çatışma sürüyordu. 1949 yazında kavgayı komünistler kazanınca, Sovyetler Birliği Pekin’le ilişkileri sıkılaştırmaya koyuldu. İlginç bir ‘tevafuk’ eseri, Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin 11 kişilik üst yönetimi, 22 Ağustos 1949’da Kazakistan’da Sovyet yetkililerle yaptıkları görüşmenin ardından, bindikleri uçağın Baykal Gölü’ne düşmesi sonucu toplu halde hayatlarını kaybetti. Çin ordusu, kazadan hemen sonra harekete geçerek Doğu Türkistan’ı ilhak etti ve cumhuriyet yönetimine son verdi.

***

Tarihsel tecrübe, Doğu Türkistan topraklarındaki bağımsızlık damarının asla yok olmadığını, aksine nesilden nesile aktarılarak Uygurların iliklerine işlediğini gösteriyor. Çin yönetimi, bu gerçeğin farkında olduğu için, “Şincan” ismini verdiği bölgedeki halklara baskılarını sürdürüyor. “Eğitim kampları”nda terbiye edilmeye çalışılan, dinî ve millî hakları kısıtlanan, dış görünüşlerine bile müdahale eden Uygur Türklerinin, böylece bağımsızlık hayalinden vazgeçecekleri ve Çin’in ‘makbul’ vatandaşları haline gelecekleri umuluyor Pekin tarafından. Tarihin ve coğrafyanın şaşmaz ilkeleri, bu yöntemin uzun vadede kesin bir şekilde başarısızlığa uğrayacağına işaret ediyor.

Tarihsel tecrübenin bize gösterdiği bir diğer şey de, Doğu Türkistan topraklarının dış müdahalelere ve büyük devletlerin iştihalarına hep açık bulunması. Kurulan her üç bağımsız yönetimin de kısa ömürlü ve sarsıntılı serüvenler izlemesi, tamamen bu nedenle. “Doğu Türkistan Davası” dediğimiz meselede, söz konusu dış müdahaleleri bugün de açık-seçik görmek mümkün. Uygurlar kendi vatanlarında akıl almaz muamelelerle karşılaşırken, süper güçlerin Çin topraklarına olan iştihası da kabarıyor bir yandan. Avrupa ve Amerika (hatta Rus) basınındaki “Doğu Türkistan hassasiyeti”nin arka planında, bölgeye dikilmiş kötü niyetli ve bencil bakışları sezmemek imkânsız. Bu nazik durum, günün birinde Çin işgali sona erse bile, Doğu Türkistan’ın yine kendi haline bırakılmayacağını ve aç kurtların saldırısına uğrayacağını gözler önüne seriyor.

İslâm dünyası -halklar ve hükümetler düzeyinde- Doğu Türkistan konusunu gündeminden düşürmemeli. Günün birinde el ve güç yetecekse eğer, buna giden yol, evvela ilgilenmekten ve arka plana dair bilgilenmekten geçiyor.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler: » » » » » » »
Share
480 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...