logo

28 Temmuz 2019

‘Solgun bir gül oluyor dokununca’


Yusuf Ziya Cömert
y.comert@gmail.com

Uzun zamandır Behçet Necatigil’in şiirleri masamda duruyor. Okuyorum, dönüp yine okuyorum.

Sessiz, kendi halinde bir eski İstanbul hayatı.

Sanki birkaç gündür o eski İstanbul’da dolaşıyorum.

Bugünün gürültülerine bakınca ne kadar sakin.

Bugünün sanallıklarına göre ne kadar gerçek.

Mesela Barbaros Meydanı.

“O dediğim yere yaz mevsiminde/Geceleri sık sık giderdim/Elektrik direkleri dibinde/Toplananlar yok şimdi/Toz toprak içinde/Güreş eden çocuklar/Top oynayanlar yok şimdi/Kol kola gezinen genç kızlar/Peşlerinde dolananlar yok şimdi”

Bazen derinleşiyor. İşte pencerede durup duran bir kız.

“Dönmüş evdekilere sırtını/Omuzlarında bir yük gibi/Dünyanın yalnızlığı”

Ya da Elif.

“Saatler geçiyor/Bir gündüzü yaşarken Beyoğlu/Üflemiş lambasını karanlıkta/Uyuyor Kasımpaşa”

Sonra, şiirin içinde ikide bir Kasımpaşa’dan Beyoğlu’na yanında her defasında başka bir erkekle yürüyen, şairin ‘elif’ adını koyduğu kız.

Böyle gündelik şeyler.

Hayatın içinden şiirin içine sızan insan halleri.

İkinci Dünya Savaşının yoksullukları…

Sonra 50’ler, 60’lar, 70’ler.

Bir dil işçisi Behçet Necatigil. Şiiri kadar nesirlerinden de lezzet alırsınız.

Yer yer ‘Garip’ tadı hissedersiniz. Ama yer yer.

Bazen kelime oyunları, kelimelerle oynamalar.

Sonra, şehirlerin apartmanlarla bozulmasına isyan.

“Ahtapotlar gibi apartımanlar/Buraya da salmış kollarını/Yoksul aileler çekilmişler/Satıp satıp mallarını.”

“Eski günler nerdesiniz/Açın kapınızı da evinize gireyim/Ama nerde o evler/Ne bileyim.”

60’ta ihtilal oldu. 68’de öğrenci hareketleri Avrupa’yı hallaç pamuğu gibi attı. Rüzgarı Türkiye’yi de salladı. 70’lerde gençlik ‘fena fi’l ideoloji’ oldu.

İdeoloji, bazen şiirin, edebiyatın içinde eritilmiş olarak, bazen de ayrık otları gibi edebiyata musallat olarak şiiri, öyküyü, romanı istila etti.

Özellikle 70’ler. Bu dönem, bizim kuşağın okumakla meşgul olduğu yıllardı.

O yılların ideolojik karakteri Necatigil’in şiirine iyi tarafıyla da kötü tarafıyla da bulaşmadı.

Bu yüzden, Necatigil’in edebiyat aleminde seveni vardır ama, fanatiği pek yoktur.

Kendi payıma söyleyeyim, ben de fazla okumadım Necatigil’i.

Biraz şiirine, biraz nesrine baktım.

Ah! Bile/yazdı’yı hatırlıyorum.

‘Bile’ ile ‘yazdı’yı ayrı okursanız başka, bitişik okursanız başka. (Bunu kitabında anlatıyordu.)

Ama tabii ki “Solgun bir gül dokununca”yı biz asla unutamayız.

Bir şairin şiirleri arasında sıralama yapmak caizse, ben Necatigil’in şiirinde birinci sıraya bunu koyarım.

“Çoklarından düşüyor da bunca

Görmüyor gelip geçenler

Eğilip alıyorum

Solgun bir gül oluyor dokununca.”

“Nereye gitse bu akşam vakti

Ellerini ceplerine sokuyor

Sigaralar, kağıtlar

Arasından kayıyor usulca

Eğilip alıyorum, kimse olmuyor

Solgun bir gül oluyor dokununca”

Bu, hüzün olmalı. Kendi gözlerimizden bile saklamak istediğimiz, kendi yüzümüze bile komadığımız, hayatımızın içinde, sakladığımız yeri unutmaya çalıştığımız bir hüzün.

Hayır, değil.

Bir hatıra. Eğer yüz yüze gelebilirsek hüzne dönüşecek bir hatıra.

Ve kırgın.

Çünkü, “solgun bir gül oluyor dokununca.”

Her şair gibi, o da kurcaladı ölümü.

En çok da kendi ölümünü.

“Uzayacağa benzer/Tutuştuğumuz iddia/İşi gücü bırakıp/Mezarlığa bakan bir ev tuttum/Ölüm sen beni aldatamazsın/Aklımda!”

Hastaydı. Cerrahpaşa’da öldü. (1979 Aralık.)

“Ölenin odası gösterilir”i muhtemelen son zamanlarında yazmıştır.

“İçeriye girmeyin/Ne olacak gireceksiniz de/Gitsin, bekleyin/Daha belki ben oradayımdır girmeyin/Toplansın hele her şey/Görülsün istemem nelerim varmış!/Merakınız zaten geçer, üzülmeyin.”

Ben ara sıra uğrarım Behçet Necatigil’in şiirine. (Bu defa hem okumuş, hem yazmış oldum.)

Şiiri ve Türkçe’yi sevenlere tavsiye ederim.

(KARAR)

Etiketler:
Share
293 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...