logo

03 Temmuz 2019

Senin katliamın benim katliamım!


Yusuf Ziya Cömert
y.comert@gmail.com

Bir tuhaflık var ve biz bu tuhaflığı senelerdir yeniden, yeniden, yeniden üretiyoruz.

Temmuz başlarında daha bariz görülüyor bu tuhaflık.

Tarih 2 Temmuz 1993.

Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a gelen yazar ve sanatçıların kaldığı Madımak Oteli kuşatılıyor.

Otel ateşe veriliyor.

Otelde bulunan insanlardan 33’ü yanarak veya dumandan boğularak ölüyor.

Bu bir katliam.

Üstelik, doğru tedbirler alındığında önlenebilir bir katliam.

Devlet, almamış tedbir. Uğraşmamış o insanları kurtarmak için.

(Neden tedbir almadı? Derin devlet mi mani oldu? ‘Düz devlet’ derin devletten korktu mu?)

Aralarında kamuoyunun yakından tanıdığı isimler de var. Metin Altıok, Asım Bezirci, Nesimi Çimen aklıma ilk gelenler.

Aziz Nesin de o otelde.

Toplumun bir kesimi bu katliamı unutmuyor.

Haklılar unutmamakta.

Toplumun bir başka kesimi de bu katliamı hatırlamamaya çalışıyor.

Hatırlamak zorunda kaldığı zaman da -hani bazen yargı süreçlerinde ‘hafifletici nedenler’den bahsedilir, ona benzer bir şekilde- konuyu ‘hafifletici nedenler’ eşliğinde tartışıyor.

Bu mantık, doğru bir mantık değil.

Bu mantığın şuuraltında katliamı onaylama hissi olduğu söylenebilir mi?

Söylenmese bile akla gelir.

Sivas’taki katliamdan üç gün sonra, Kemaliye’nin Başbağlar köyünde 33 insan katledildi.

Katiller, Başbağlar katliamının Sivas’ın intikamı olduğunu söylemekten çekinmediler.

Başbağlar’da katledilenler arasında şöhretli bir kimse yoktu. Hemen hepsi cami cemaatiydi.

Öyle anlaşılıyor ki, katiller, 33’ü tamamlamak için saya saya katlettiler.

Öldürülenlerin içinde şöhretli bir kimse yok.

Bu katliam, maalesef, sessiz ve sahipsiz bir katliamdır.

Hatırlayanı azdır.

Daha çok Sivas katliamının karşısına koymak, tartışmadaki ağırlığını dengelemek için bahis mevzuu edilir.

Tuhaflık dediğim buralarda işte.

Biz, 26 senedir her sene Temmuz başlarında bu tuhaflığı sergiliyoruz.

Bazılarımız her sene bu vakitlerde Sivas Katliamını hatırlıyor, bazılarımız hatırlamamaya çalışıyor.

Yine bazılarımız, Başbağlar katliamını hatırlar görünüyor, bazılarımız hatırlatılmasından bile rahatsız oluyor.

Burada da, şuur altında bir onaylama hissi olduğu söylenmese bile akla gelir.

Kim yaptı bu katliamları? İki katliamın failleri arasında bir ilişki var mıydı?

‘Derin ilişkiler’ ‘derin devlet’ demek kolay.

Diyelim ki birilerinin bir menfaati vardı 1993 Temmuz’unun ilk haftasında 66 kişinin katledilmesinden.

İnsanların bir kısmının diğer bir kısmından öldüresiye nefret etmesi devletin derinindeki ‘karanlık çekirdek’in kendisini iyi hissetmesine sebep oluyordu.

(Çorum’u, Maraş’ı bu bağlama dahil edebiliriz.)

Fakat, adı batasıca derin devlet hele bir derinde dursun.

Karşılarında güçsüz bir ‘öteki’yi görünce canavarlaşanlara ne demeli? Onlar da mı derin devlet?

Hayır. Onlar, kötülük için fırsat kollayan hazır askerler.

Böyle bir ruh var.

Geçenlerde bir haber kanalında gördüm. 17 yaşında bir çocuk. Taraftar tartışmasında birisi onu bıçaklıyor.

Çocuk yere düşüyor.

Sonra birileri çocuğun başına toplanıp tekmeliyor.

Çocuk sonunda ölüyor.

Diyor ki tekme atanlardan biri, “Maktulün yerde yattığını gördüm. Sırtı bana dönüktü. Birkaç tekme attım. Öldüğünü öğrendiğimde kahroldum.”

Hangi saikle tekme atıyorsun, yerde yatan, sırtı sana dönük, tanımadığın çocuğa?

Ne yaptı o çocuk sana?

Bu apolitik bir örnek.

Tekme atmanın riskli olmadığını düşündüğün zaman atıyorsun.

Karşı taraf kendisini savunamayacağı zaman.

Savunma ihtimali varsa atmıyorsun, yoluna gidiyorsun.

Güçsüze şahin, güçlüye güvercin.

‘Derin devlet’ kim ise… Çok kötü bir şey.

Fakat bu ruh hali daha kötü.

Biz, cemiyet olarak her sene Temmuz başlarında, iki katliamı da ‘ama’sız tel’in edecek insani terbiyeden uzak olduğumuzu ispat ediyoruz.

(KARAR)

Etiketler:
Share
334 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...