Son Dakika
Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib ili, neredeyse iç savaşın başından bu yana muhaliflerin kalesi olarak biliniyor. İç göçle nüfusu 4 milyona ulaşan İdlib’in merkezi, Mart 2015’te muhaliflerin kontrolüne geçti. İdlib, rejimin en yoğun hedef aldığı bölgelerin başında geliyor. Türkiye, Rusya ve İran 4-5 Mayıs 2017’deki Astana toplantısında, İdlib ve çevresini “Gerginliği Azaltma Bölgesi” ilan etti. Rejim güçlerinin ateşkesi sık sık ihlal etmesi üzerine Türkiye ve Rusya ek mutabakata vardı. Rejim güçleri, destekçilerinin yardımıyla 17 Eylül 2018’de Rusya’nın Soçi kentinde imzalanan mutabakata rağmen saldırılarına devam ediyor. Rejim güçleri ve onlara destek vermek için Suriye’de bulunan işgal güçleri silahlı kişilerle sivil halk arasında herhangi bir ayrım yapmaksızın hedef aldığı bölgenin tamamına yönelik saldırılar gerçekleştiriyorlar. Uluslararası anlaşmalarda tamamen yasaklanmış olan kimyasal bombaları kullanmaktan da çekinmiyorlar. Tahran Zirvesi öncesinde ve sonrasında bile İdlib’i Türkiye’ye gözdağı verircesine vurdular. Her defasında siviller öldü.
Bunların dışında Rusya’nın özellikle İdlib kaynaklı tehdit algıları var. İdlib’teki gruplar içinde çok sayıda Kafkas ve Orta Asya kökenli savaşçı yer alıyor. Rusya bu unsurların kaynak ülkelerine dönmeden Suriye topraklarında imha edilmesini istiyor. Üçüncüsü Selefi-Cihatçı hareketlerin güçlenmesinin kendi iç güvenliğini riske edebileceğini düşünüyor ve bu nedenle bu tarz hareketleri kendi topraklarına yaklaşmadan boğmak istiyor. Türkiye radikallerin varlığını kabul ediyor ve mücadele edilmeli diyor. Ancak farklı bir metod öneriyor. Zira Rusya’nın metodu Türkiye’ye doğru yeni bir göç dalgası yaşanması, radikal unsurların Türkiye’ye sızması riskini içeriyor. Türkiye İdlib’te radikal ve ılımlıların zaman içinde ayrıştığı, ılımlı kampın giderek güçlendiği ve radikallerin zayıflatıldığı bir yöntem öneriyor. Bunun için epey çaba sarf edildi ve mesafe de kat edildi. Ancak bu yöntemin başarı üretmesi için daha fazla zamana ihtiyaç var. Türkiye bu nedenle İdlib’in çatışmasızlık bölgesi olarak kalmasını istiyor.
İDLİB TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK SINIRIDIR
“İdlib’in rejim kontrolüne geçtiği bir senaryoda muhaliflerin Suriye’nin geleceğinde hiçbir rolü olmaz. Bunu İdlib’i düşürmeyi başarmış bir rejimin sonraki hedefinin Afrin ve Fırat Kalkanı bölgesi olacağını tahmin etmek zor değil. Bu bölgelerde Türk askeri varlığı olmasa kolayca rejimin eline geçerdi. Bu yüzden İdlib Türkiye için kritik önemdedir. Türkiye Rusya ve rejime İdlib’te sınır çekemezse kendi bölgelerinin hedef olacağını biliyor”.Bu bağlamda Türkiye Rusya ile yürüteceği askeri diplomasi ile İdlib’e yönelik kapsamlı bir askeri harekatı önlemek durumundadır. Rusya Türkiye’ye HTŞ ve iltisaklı grupları üzerinden İdlib’de baskı yaparken, Türkiye’nin
İdlib’deki radikal yapılanmaların elimine edilebilmesi için gösterdiği çabayı yok saymakta ve Türkiye’ye bazı tekliflerde bulunarak olası bir askeri harekâtı kabullendirmeye çalışmaktadır. Rusya ve rejim radikallerin varlığını öne sürerek İdlib’e askeri müdahaleyi meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.
RUSYA’NIN SURİYE STRATEJİSİ
Rusya’nın Suriye’de birkaç tane önceliği var. Rusya Eylül 2015 tarihinde Suriye’ye müdahale ettiğinde ilk amacı Suriye rejimini ayakta tutmaktı. Rusya’nın Şam’a desteğinin arka planında birkaç neden söz konusuydu. Rusya’nın bu riskli hamlesi Suriye’de bütün dengeleri değiştirdi ve Moskova adına belki beklediğinin ötesinde kazanımlar sağladı. Artık Suriye, Rusya açısından elini güçlendiren bir koz değil doğrudan stratejik öneme sahip bir alan haline gelmiş durumda. Bunun en önemli nedeni Rusya’nın Tartus’ta deniz ve Lazkiye’de hava üslerinin 50 yıllık kullanım haklarını almış olmasıdır. Rusya bu anlaşmalardan sonra her iki üssün kapasitesini artırdı. Bu askeri üsler Rusya’yı Doğu Akdeniz’in en güçlü aktörü konumuna getirecektir. Rusya bu şekilde artık sadece kendi sınırları etrafına güç enjekte edebilen değil aynı zamanda bir süper gücün olması gerektiği şekilde sınırlarının ötesinde etki uygulayabilen bir aktör olmuştur. Bu açıdan Rusya’nın Suriye’deki varlığı onu yeniden süper güç konumuna doğru yaklaştırıyor. Rusya her şeyden önce bunu korumak istiyor ve bu Esad rejiminin ayakta kalması ile doğrudan bağlantılı.
Ancak Rusya İdlib’e yönelik bir harekâtın Astana sürecini bitireceği gibi Suriye’nin geleceği açısından siyasal bir çözüm bulunması şansını da tamamen yok edeceğini görmek durumundadır. Muhaliflerin topraksızlaştırıldığı bir senaryoda ülke sathında gerilla savaşı devam edecek, Şam’da ülkenin etnik ve mezhebi dengelerini yansıtacak kapsayıcı ve kuşatıcı bir iktidarın oluşma şansı tamamen yok olacaktır. Bu durumdan en fazla zarar görenlerin başında da Rusya gelecektir. Nihayetinde yaklaşık 3 milyon sivilin yaşadığı ve muhalifler için her anlamda son kale konumuna gelen İdlib’in muhafazası; Suriye’nin geleceğinde siyasal bir çözümü hayata geçirecek, yeni bir siyasal yapının inşası için önem arz etmektedir.
Rusya ve rejim güçleri birkaç gün önce İdlib’te Türkiye’nin gözlem üssünün de bulunduğu Morek ilçesine bombalı saldırılarda bulunmuş, Suriye askerleri tarafından bu gözlem üssü ablukaya alınmıştı. Suriye ordusu bu kez de Morek gözlem üssünün karşısına 1 tank taburu yerleştirerek, Türk askerlerine telsizle bölgeyi boşaltma çağrıları yapılmıştı. Ancak,Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ise Morek üssünü boşaltmayacaklarını duyurmuştu.
Türkiye Fırat’ın doğusuna yapılacak bir operasyonda ABD ile yapılan mutabakata rağmen nasıl kararlı bir tutum izlemeye devam ediyorsa, Rusya ve rejimin Astana ve Soçi’yi gözardı eder ek kadın çoluk çocuk sivil ayrımı yapmadan İdlip’i hedef alan bombalı saldırıları karşısında da aynı kararlı tutumunu sürdürmektedir. İdlip’te Rusya ve Suriye’ye karşı yapılan askeri taktik ve hamleler Suriye sorununa nihai bir çözüm bulunmadan Esed rejiminin İdlip’te ilerleyişini durdurma amaçlıdır. Rusya ve ABD’nin Suriye’de Türkiye aleyhine anlaşmasını Türkiye açısından felaket senaryosu olarak nitelenmesine kesinlikle katılmıyorum. Öncelikle ABD ve Rusya’nın Suriye’de uzlaşabileceklerini düşünmüyorum. Zira bu uzlaşma ABD’nin küresel ve hegemonik gücünü tamamen kaybettiği algısı yaratacaktır. Diyelim ki uzlaştılar. Türkiye bölgesinde ve dünyada güçlü bir ülke olarak yoluna devam eder. Bundan hiç kimsenin bir şüphesi olmasın.
(YENİ ŞAFAK)
Etiketler: Bülent OrakoğluYorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
02 Mart 2020 YAZARLAR
02 Mart 2020 YAZARLAR
04 Ocak 2020 YAZARLAR
03 Ocak 2020 YAZARLAR