logo

02 Kasım 2018

Rektörün ‘Ulu’l emr’e dayalı İslam devleti ideali


Mehmet Ocaktan
m.ocaktan@gmail.com

Tarih boyunca İslam toplumlarında halifelikten, sultanlığa ve padişahlığa kadar pek çok yönetim modeli ortaya çıkmış ve hemen hepsi din ekseninde şekillenmiştir. Ancak burada Hz. Peygamber ve dört halife dönemini farklı bir kategoride değerlendirmek gerekiyor. Bir kere peygamber, Allah’ın gönderdiği vahiy çerçevesinde yeni bir dini inşa ediyordu ve bizzat uygulamalarıyla dinle hayatı buluşturmuştu. Dört halife döneminde ise, bir ölçüde de olsa ‘şura’ sisteminin uygulandığını, dolayısıyla o günün şartlarında önemli bir model oluşturduğunun altını çizmek gerekiyor. 

Klasik İslam siyaset geleneğinin oluşturduğu tecrübelere bakarak söylemek gerekirse, Hulefai Raşidin sonrasında ortaya çıkan bütün yönetim modellerinin neredeyse tamamında devlete kutsallık ve dokunulmazlık zırhı giydiren bir mekanizma yürürlüktedir. 

***

Çünkü din eksenli devlet yapılanmasının temeli “ulu’l emr”e itaat esasına dayanmaktadır. Bu çerçevede Sünni geleneğin “Ulu’l emr”e itaati farz olarak kabul etmesinin, yöneticilerin kutsallaştırılmasında önemli bir katkısının olduğunu da özellikle kaydetmek gerekiyor. 

İslam’ın özünde ‘teokratik’ bir anlayış olmamakla birlikte, zamanla adeta dinle özdeş hale gelen itaat kültürü, İslam toplumlarındaki devlet yönetimlerini teokratik bir renge büründürmüştür. 

Oysa Kur’an’da çok açık bir şekilde Hz. Peygamber’e kamusal sorunların çözümünde müminler ile “istişare” etmesi emrolunmuştur. Ve müminlerin aralarındaki sorunlarını danışarak, ortak akılla “şûra” ile çözmeleri istenmiştir. Kuşkusuz çoğunluğun iradesi her zaman hakkaniyetli ve adaletli olmayabilir. İşte tam da bu noktada, adaletin tecellisi için, hukukun üstünlüğü vasfının belirleyiciliği önemlidir. Kesin olan şudur ki; İslam’da ‘teokratik’ ve ‘aristokratik’ anlamda bir yönetim modeline ve otoriteye kapılar kapalıdır. 

Yöneticiler gücünü sadece ‘ahlaki’ niteliklerden almak durumundadırlar. Bu gücü kullanmanın tek meşru yolu da halkın seçimi ve Şura’dır. Eğer yöneticiler zulmü tercih ederlerse, halkın itaat etme sorumluluğu ortadan kalkar ve yöneticiler de meşruiyetlerini kaybederler. 

Ama ne yazık ki Müslüman dünyada, ulemanın da katkısıyla itaat kültürü dini bir hüviyet kazanarak devleti yönetenlere karşı eleştirel düşünce ortaya koyan herkes ötekileştirilmiş ve muhalefet anlayışı yok edilmiştir. Daha da vahim olanı, eleştirel tavrın İslam’a muhalefet olarak algılanmasıdır. 

Galiba bir tespitin altını tekrar tekrar çizmekte yarar var; dinin devleti olmaz, ama Müslümanların devleti olur. Tarihsel süreç içinde değişik dönemlerde farklı renklerde ve tonlarda ortaya çıkan ‘ütopik İslam devleti’ idealinin tezahürlerini bugün de görmek mümkün. Artık şu gerçeği kabul etmek durumundayız ki, zamanla kültürel kodlarımızın DNA’sını bozan bu kutsallaştırma anlayışından beslenen zihinler, itaati imani bir vecibe gibi görmeye ve dillendirmeye devam ediyorlar. 

*** 

Kimilerinin bu yaklaşıma anında itiraz edeceğini, hatta abartılı bulacağını biliyorum. Bu kanaatimi paylaşmayanlar için vereceğim şu örnek, eminim çok zihin açıcı olacaktır… 

Geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında konuşan Harran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ramazan Taşaltın aynen şöyle diyor: “İslami olarak şu anda Cumhurbaşkanına itaat etmek farzı ayn’dır karşı gelmek de harpten kaçmak manasında haramdır.” 

Kim hangi saikle demokrasiye itiraz ederse etsin, Türkiye dahil çoğu İslam ülkesinde bugün bile hala zihinlerdeki ‘İslam devleti ideali’ aynen bu örnekte olduğu gibidir. Bilelim ki bu zihniyet yapısıyla varacağımız yer; insan haklarının, özgürlüklerin ve hukukun üstünlüğünün olmadığı bir ‘kapalı rejim’dir.

(KARAR)

Etiketler:
Share
306 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...