logo

Paramız daha çok itibarımız daha az


Yusuf Ziya Cömert
y.comert@gmail.com

Elimde bir dergi var. Bir değil, iki. Ama ikisi de ‘Hece.’

Birisi Hece’nin kendisi, diğeri Hece Öykü.

İki gündür meşk ediyorum. Güzel şiirler okudum.

Hüseyin Atlansoy’un yüzünü görmüş gibi oldum Açık Kaplan Haykırışı’nda. Bana iyi geldi.

Faruk Uysal’ı görmeyeli kaç sene oldu? 10 sene desem olur, 20 sene desem de olur. Çünkü ayaküstü görüştüysek de haşır neşir olamadık.

“Adem, Havva, Habil, Kabil

Zaman geçtikçe isimler de bakım istiyor.”

Anladım Faruk’un şiirini. Hissettim.

“Kırıldı kadehi ruhumun.”

Al benden de o kadar Faruk Uysal.

Mehmet Aycı’nın ‘Migren’indeki şiir parıltısına sevindim.

Ah! Ali Sali de burada.

Ali’nin kelimelerle ve hayatla ilişki tarzından haberdarım. Acılarından da… Şiirini okurken 40 yıl öncesine gittim.

“Geceler boyu ağlayanlar arasında/Yazılmış adın gördüm/Sevdanın yüzüne ettiklerini/O gizemli ağrıyı gördüm.”

Eskimemiş Ali’nin şairliği.

İsmail Karakurt Sultanahmet’te yine Tarih’le kendisi arasında. Ama güzel.

“Geçmişin mirası, geleceğin gürültüsü

İçimde bir şey çalışıyor işçi emeğiyle

Ekmek parası evin göğsünde hırıldıyor.”

Dergideki bütün şiirleri ve bütün şairleri bir bir anmam mümkün değil. İzlenimlerim burada yazdıklarımdan fazla.

Burak Ş. Çelik. Kendisini tanımıyorum. Yaşını bilmem, ama şiiri genç olduğunu düşündürüyor.

Bu ‘genç’ kelimesinde acemilik iması aramasın kimse.

Bugün eriştiğimiz hayatın ta içinde.

Benim arkadaşlarım nadiren bu kadar yaklaşıyorlar ‘bugün’e.

Bu bana göre bir eksiklik.

Hani ‘zaman’ın tanığıydınız?

Neden köşe bucak kaçıyor şairler, içine doğdukları ve içinde var oldukları zamandan?

Zamandan ve mekandan münezzeh mi şairler?

Münezzeh olsalar bir şey demem. Biliyorum, hayat hepsinin üstüne çöküyor. Fakat onu yazmıyorlar.

Dünya, hallaç pamuğu gibi atılıyor gözlerinin önünde, yazmıyorlar.

Hepsi mi?

Değil hepsi.

Benim sözüm hem yazmayıp hem de insanların kendilerini anlamadığından yakınanlara.

Ali Karaçalı’nın günlüğünde de biraz yürüdüm. Hıfzı Topuz’un ‘Lumumba’sını okumuş.

“Dopdoluyum, sıkılmış bir yumruk gibiyim. Karnımda siyah bir Afrika öfkesi dolaşıyor” demiş Karaçalı.

Ah! Öfkeleniyoruz, öfkeleniyoruz…

Afrika öfkesi, Asya öfkesi, Filistin öfkesi…

Ama helal olsun. Ali muhtemelen benden bir iki yaş büyüktür. Bu yaşta bu kadar taze. Şükür Allah’a.

Şairler hakkındaki sitemime devam edeyim. Böyle ‘genç’ hisleri şairlerde niye göremiyoruz artık?

Mesela niye öfkelenemiyorlar?

Öfkelenince bozulur mu şiir?

Şairin sosyetesi mi sarsılır?

Rasim Özdenören’in yazılarını zevkle okudum.

Felsefe konuşurken, edebiyat konuşurken ve tabii yazarken çok iyidir Rasim Abi.

Bu alanlarda hala ondan öğreneceğimiz çok şey var.

Sonra geçtim Hece Öykü’ye.

Kapağını açarken, uzun zamandır öykü okumadığımı fark ettim.

Fatma Barbarosoğlu’nun “Mutluluk Onay Belgesi”ni okuyalı 1 yıl olmuştur.

Çok güzeldi.

Kendime haksızlık etmeyeyim. Yakınlarda Murathan Mungan’ın “Dersim Hikayesi”ne başladım.

Ve sarsıldım. Hatta imrendim.

Dersim bahsini bir ara açarız.

Hece’deki ilk öykü Mihriban İnan Karatepe’nin.

“Aklımdan çık.”

“Kafam demir parmaklıklara sıkıştı sayende yine… Aklımdan çık.”

Bu cümleyle başlıyor.

Derginin kapağını açarken bu kadar iyi bir öyküyle karşılaşmayı ummuyordum.

Okuyup bitirdikten sonra kapattım derginin kapağını. Bugün bu kadar yeter dedim. Öbür öyküleri sonra okurum.

***

Geçen hafta İbrahim Tenekeci İtibar dergisinin yayınına son verdiğini bildirdi.

Üzüldüm.

İşitince, bunun bir ‘itibar kaybı’ olduğunu düşündüm.

Bir kelime oyunu olarak değil. Adı itibar olsun olmasın, bir derginin kapanması itibar kaybıdır.

Dergi için mi, veya dergiyi çıkaranlar için?

Hayır, hepimiz için.

Düşünsenize, okumadığımız için dergiler kapanıyor.

Nicel olarak çoğalıyoruz.

Nitel olarak eksiliyoruz.

Paramız daha çok, itibarımız daha az.

(KARAR)

Etiketler:
Share
366 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...