logo

29 Nisan 2019

Özgürlük rejiminin teminatı kuvvetler ayrılığı


Mehmet Ocaktan
m.ocaktan@gmail.com

İçinden geçmekte olduğumuz sıkıntılı süreçte özgürlükler rejimi olan demokrasi açısından büyük önem arzeden ‘hukukun üstünlüğü’, ‘kuvvetler ayrılığı’ gibi evrensel kavramlarla ilgili hatırı sayılır değerlendirmelerden ve söylemlerden mahrum kaldığımız bir gerçek. Yeni sistem maalesef bütün yetkileri tek elde topladığı için, modern demokrasilerin temelini oluşturan kuvvetler ayrılığını da önemsiz hale getirmiş bulunuyor.

Dolayısıyla ‘tekçi’ bir temele dayanan yeni sistemin ruhu bütün kurumları kuşatır hale geldiği için de sadece kuvvetler ayrılığı değil, haktan, hukuktan ve adaletten söz etmek bile artık anlamsız hale gelmiş bulunuyor. Mesela geçmiş yıllarda camilerdeki hutbelerde bile adalete vurgu yapılır ve bu konudaki ayetler sıkça okunurdu. Muhtemelen Diyanet de memlekette esen rüzgardan etkilenmiş olmalı ki, İslam’ın en temel emirlerinden birisi olan ‘adalet’ kavramını biraz geri plana itmiş bulunuyor.

Her ne kadar hak-hukuk, adalet konularında pek de iç açıcı bir görüntümüz olmasa da, en azından yüksek yargı kurumlarının kuruluş yıldönümlerinde yapılan konuşmalarda biraz olsun içimizi ferahlatacak sözler duymayı istiyoruz.

Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın 57. Kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada, demokrasiyi özgürlükler rejimi kılan ilkelerden birinin de kuvvetler ayrılığı olduğunu vurgulayarak ‘kuvvetler ayrılığı’ fikrinin Osmanlı Devleti’nin son döneminden itibaren savunulduğuna dikkat çekmesi önemliydi. Ayrıca Zühtü Arslan’ın “Hakim hiçbir şart ve ahval altında aklını ve vicdanını başkasına emanet edemez” sözlerinin altı özellikle çizilmesi gerekiyor.

Arslan’ın kuvvetler ayrılığı ile ilgili ifadeleri şöyle:

“Bugün de Türk anayasal sisteminin önemli bir unsuru olan kuvvetler ayrılığı, Anayasa’nın başlangıç kısmında ‘belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği’ olarak tanımlanmıştır. Bu tanımda ‘iş bölümü’nün her bir devlet organının anayasal yetkilerini kullanarak kendilerine verilen görevleri yerine getirmek anlamına geldiği açıktır.”

Aslında şu anda gerek Türkiye’nin demokrasi kalitesinin düşmesi, gerekse adalete olan güvenin zayıflamasının temelinde kuvvetler ayrılığı ilkesini önemsizleştiren zihniyet yapısının bulunduğunu görmek gerekiyor. Zira ne zaman yasama, yürütme ve yargı asli fonksiyonlarını icra edemez hale gelmişse devletin demokratik dengesi bozulmuş ve kaotik bir yapı ortaya çıkmıştır.

Bugün itibariyle değerlendirdiğimizde sadece Türkiye’de değil, İslam toplumlarının hemen tamamında siyasi, iktisadi ve toplumsal ilişkileri hukukun değil, gücün şekillendirdiğini çok rahatlıkla görebiliriz. Evet İslam dünyasının ortak hafızasında hukuka dayalı ve hukuka uygun yönetilen bir devlet modeli bir umut olarak hala varlığını sürdürmektedir. Ancak evrensel hukuk normlarına uygun ‘kuvvetler ayrılığı’ ve denge denetlemeyi esas alan kurumsal anlamda bir adalet sistemi oluşturulamadığı için bu beklenti sadece bir umut olarak vardır.

Esas itibariyle Türkiye hukuk sisteminin kurumsallaşması açısından, diğer İslam ülkelerine göre daha şanslıdır. Zira Osmanlı’nın son döneminden itibaren hukukun kurumsallaşması açısından önemli adımlar atılmıştır. Şura-yı Devlet ve Ahkam-ı Adliye teşkili münasebetiyle Abdülaziz, içinde oldukça çarpıcı ifadelerin yer aldığı bir nutuk hazırlamıştı. Bu konuşma, kuvvetler ayrılığını ilk defa gündeme taşıması yönüyle büyük bir önem taşımaktaydı. Bu gelişme Avrupa’daki anlamıyla bir kuvvetler ayrılığından daha çok fonksiyonların ayrılması biçiminde olmakla birlikte, Tanzimat rejiminin çözüm getirmeye çalıştığı en önemli mesele olan kuvvetler ayrılığında atılan bu adımla yürütme gücü, adli ve mülki işlerden ayrılmış oluyordu. (Modernleşme Dönemi Osmanlı Siyasi Metinleri- Hazırlayan: Mehmet Yıldız, s. 51-52)

Ayrıca unutmayalım ki, Meşrutiyet döneminin önemli anayasa hukukçusu olan Babanzade’den başlayarak Namık Kemal gibi önemli düşünürlerimiz hukuk, adalet ve kuvvetler ayrılığı gibi yüksek değerleri savunmuşlar ve günümüze de ışık tutmuşlardır.

(KARAR)

Etiketler:
Share
460 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...