logo

16 Şubat 2019

Özal’ın ölümü


Taha Kılınç
t.kilinc@gmail.com

Kendisini evinden alan konvoy, Beyrut’un merkezindeki parlamento binasının girişine bıraktığında, saat tam 10.54’ü gösteriyordu. Odasına geçene kadar onlarca kişi yolunu kesti, onu kucakladı, selamladı. Eski bir başbakan olarak, gördüğü bu samimi ilgi şaşırtıcı değildi. İçeride bir saat kadar milletvekili arkadaşlarıyla sohbet etti. Kahkahalar atarak lafladığı kişiler arasında, yine milletvekili olan kız kardeşi Behiye de vardı.

O günkü -14 Şubat 2005- programının devamında evine tekrar dönmek ve akşam görüşmelerini sürdürmek vardı. Parlamento binasının çıkışında, korumaları kendisini makam aracına beklerken, o aniden durdu. Karşı kaldırımdaki “Place de l’Etoile” isimli küçük cafe’ye geçti. BM’nin Beyrut’taki sözcüsü Necib Frici, yanındaki gazetecilerle birlikte orada oturuyordu. 45 dakika kadar onlarla sohbet ettikten sonra, tekrar aracına döndü. Arka koltukta hemen yanı başına, çok sevdiği bir dostunu oturttu: Bâsil Fuleyhan. Daha önce ekonomi ve ticaret bakanlığı yapmış olan Fuleyhan’ı, kış tatilini sürdürdüğü İsviçre’den istişare için bizzat çağırmıştı. Seçimlerden sonra kurmayı düşündüğü yeni hükümette, onun mutlaka yer almasını istiyordu.

Toplam altı lüks araçtan oluşan konvoy, az sonra hareket etti. Parlamentodan sonra istikamet sahil yoluydu. Saat tam 12.55’te, konvoy St. George Hotel’in önünden geçerken, kıyameti andıran bir patlama gerçekleşti. Gökyüzüne yükselen dumanlardan göz gözü görmüyordu. Aynı anda, etrafa saçılan ceset parçaları ve uzun süre dinmeyecek çığlıklar…

Bir saat geçmeden, haber dünya basınının manşetlerindeydi: “Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri, başkent Beyrut’ta konvoyunu hedef alan bombalı saldırıda hayatını kaybetti. Hariri’yle birlikte 8 koruması ve çevrede bulunan 13 kişi daha öldü. Toplam 22 kişinin yaşamını yitirdiği saldırının sorumluluğunu henüz üstlenen olmadı. Lübnan siyasetinin en önemli aktörlerinden biri olan Hariri’nin destekçileri, suikastın duyulmasının ardından gözyaşları içinde sokaklara döküldü…”

***

1975-1990 arasında devam eden ve Lübnan’ı harabeye çeviren iç savaş sonrasında başbakanlık koltuğuna oturan Refik Hariri, güneydeki Sayda kentinden fakir bir çiftçinin oğluydu. Gençlik yıllarında Beyrut’ta bir süre tutunmaya çalıştıktan sonra, 1966’da, henüz 22 yaşındayken Suudi Arabistan’a giderek inşaat sektörüne atıldı. Hariri, 4 yıl sonra artık kendi inşaat, mukavele ve danışmanlık şirketini kurmuş, Ortadoğu’nun dört bir yanından iş almaya başlamıştı. 1983’te kendi adını taşıyan vakfı tesis ederken, Lübnan’ın geleceğinde rol oynayacak gençleri Avrupa’daki üniversitelere gönderme hayalini gerçekleştirmeye ilk adımını atıyordu.

İç savaş sırasında bir yandan Lübnan dışındaki işlerini geliştiren, diğer yandan da ülke içinde savaşan taraflar arasında adeta mekik dokuyan Refik Hariri, 1989’da Suudi Arabistan’ın Tâif kentinde yürütülen barış görüşmelerine katılan isimlerden biriydi. Tüm bu gelişmeler ve attığı dikkatli adımlar, onu kaçınılmaz olarak aktif politika sahnesine sürükleyecekti.

1992’de Lübnan Parlamentosu’na seçilen Hariri, hemen ardından, başbakanlık görevini üstlendi. Fransızların 1930’larda oluşturduğu sisteme göre, Lübnan’da başbakanlık makamı Sünnî Müslüman bir isme emanet ediliyordu. O dönemde, kamuoyundan Hariri derecesinde destek bulabilecek ikinci bir kişi de zaten yoktu.

Kendisine daha sonra “Lübnan’ın Turgut Özal’ı” lakabını kazandıracak çalışmalara bu dönemde girişen Refik Hariri, Marûnî Hıristiyan Cumhurbaşkanı Elias Heravi’yle uyumlu bir koordinasyon içinde hareket ederek, iç savaşta altüst olmuş ülkeyi ayağa kaldırdı. Altyapının yenilenmesi, binaların restorasyonu, nüfusun yeniden iskânı gibi konularda sağlanan hızlı ilerleme, Hariri’nin kamuoyundaki desteğini de artırdı. Ancak Heravi’den sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Emil Lahud’la yıldızı hiç barışmadı. Suriye istihbaratının Lübnan’daki aparatı olarak görev yapan asker kökenli Lahud, Hariri’nin hareketlerini kısıtlamaya başlayınca, ikili arasındaki gerilim çatışmaya dönüştü. 1998’de Suriye’nin baskısıyla istifa etmek zorunda kalan Hariri, 2000 yılında yeniden başbakan oldu. Hariri’nin ikinci başbakanlığı, Lahud’la çatışmanın da zirveye çıktığı bir dönemdi. Hariri, öldürülmesinden kısa süre önce, 2004’ün ekim ayında tekrar istifa etti.

Suriye’nin Lübnan’daki işgalini sonlandırmasını isteyen ve bunu açıktan dile getirmekten çekinmeyen Refik Hariri’yi kimlerin öldürdüğü, henüz cevaplanamamış bir soru. Bazı Hizbullah üyeleri suikasttaki muhtemel rollerinden dolayı suçlanmasına rağmen, Lübnan’daki istikrarsızlıktan nemalanan İsrail’in de duruma el atmış olması muhtemel. Çoğu kez şaşırtıcı işbirliklerine ve yardımlaşmalara şahit olunan Ortadoğu’da İsrail ve Suriye (bu arada Hizbullah) istihbarat birimlerinin alt kolları arasında gizli pazarlıkların yapılmış olması da mümkün. İlerde bunun somut kanıtları ortaya çıkarsa, kimse şaşırmamalı.

***

Babasının ölümüyle sahneye çıkan Saad Hariri, şu anda Lübnan’da başbakanlık makamında bulunuyor. Babasının Suriye ve İran cephesinden karşılaştığı fiilî baskı, -İran’ın baskısı hiç hafiflemeden- Saad’ın karşısına Suudi Arabistan olarak çıkıyor şimdi. Daha geçen yıl Riyad’da rehin tutulup zorla istifa ettirilmesine dair trajik görüntüler hâlâ hafızalarda.

Üstelik bugün sadece Saad değil, Lübnan’ın bizatihi kendisi de üçlü bir cenderenin içine sıkışmış vaziyette: Suudi Arabistan Sünnîleri, İran Şiîleri, Fransa da Hıristiyanları kendi hesabına sahada hareket ettirmeye çalışıyor. Lübnan gibi zayıf ve kırılgan bir ülkenin bu üçlü prese daha ne kadar tahammül edebileceği ise, neticesi ürkütücü bir muamma olarak ortada duruyor.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » »
Share
600 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...