logo

12 Haziran 2019

Osmanlı’da da Cumhuriyet’te de muhalefeti hiç sevmedik


Mehmet Ocaktan
m.ocaktan@gmail.com

Genel olarak İslam siyaset kültüründe ve de Osmanlı’da yönetime biat esastır. Osmanlı imparatorluğunda yeni padişahın tahta geçme aşamasında, başta şeyhülislam ve sadrazam olmak üzere devlet görevlileri, otoritenin gücünü göstermek amacıyla herkesin huzurunda sultana biat ederler. Padişah bir bakıma kutsal otoriteyi temsil ettiği için aşkın kurallara tabidir. Her ne kadar Osmanlı’da padişahın gücü ulema, yeniçeriler, bürokratlar ve yerel güçler tarafından sınırlandırılıyor ise de, zamanla ulemanın etkisi zayıflamış ve bu yapı kurumsal bir denetleme mekanizmasına dönüştürülememiştir.

Özellikle II. Mahmut’un yenileşme çalışmaları ile birlikte iktidarın meşruiyeti konusunda seküler arayışlar olmuşsa da, otoriteye atfedilen kutsallık bağlamında bir değişiklik gerçekleştirilememiştir. Ve II. Abdülhamid’le birlikte mutlakiyetçi otorite daha da güçlendirilmiştir.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecine yakından baktığımızda, modernleşme paradigması üzerine inşa edilmeye çalışılan Cumhuriyet döneminde de ‘itaat kültürü’nün ve muhalefet düşüncesine bakışın çok fazla değişmediğini görürüz. 1925 sonrasında mutlak otoriteye sahip tek adama itaat kültürünün yeni bir ivme kazandığına dikkat çeken Tanel Demirel’in bu konudaki tespitleri son derece çarpıcıdır: “Yeni milliyetçi devletin kuruluşu ile, din ve devleti şahsında birleştiren padişah yerine, millet ve devletin somutlaşmış hali ‘şef’ kavramı gündeme gelmiştir. Atatürk ve daha sonra İnönü, görülmez ya da dokunulmaz olmasalar da, kendileri ile yönetilen kitle arasında mutlakçı sultanları andıran ve büyük adam ve lider kültünü besleyen bir mesafe koymaktan geri kalmamışlardı.” (Türkiye’nin Uzun On Yılı, s.1647)

***

Tarihsel tecrübeler göstermiştir ki, Osmanlı’da da, Cumhuriyet döneminde de iktidara yönelik açık eleştiri vatan hainliği, rejim düşmanlığı ve de fitne olarak görülmüştür. Aynı şekilde günümüz Türkiye’sinde de iktidar eleştirisi FETÖ ve PKK aparatı kullanılarak ihanet olarak değerlendirilmektedir.

Maalesef Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze kadar geçen bütün siyasi tarihimiz boyunca ‘muhalefet’ düşüncesi bir virüs ve hastalık olarak değerlendirilmiştir. Aslında Batı toplumlarında da muhalefet düşüncesinin gelişimi ve dönüşümü kolay olmamıştır. İktidarı sorgulayan aristokrasi, burjuvazi ve işçi sınıfı gibi güç odaklarının uzun mücadeleleri sonucunda çoğulcu bir yapı ortaya çıkabilmiştir.

Ve ancak bütün bu mücadelelerin sonunda, modern demokrasilerde iktidara yönelik eleştiriler konusunda tahammül kavramının gelişimi mümkün olabilmiştir. Çünkü Batı toplumları eleştiriyi cezalandırmanın bedelinin toleranslı davranmaktan daha ağır olduğu gerçeğini keşfetmişlerdir.

Bizde ise en temel sorun, tahammül eksikliğidir. Maalesef modern toplumlarda yaşanan değişim süreci bizde yaşanmadığı için, İslam siyaset kültüründen devraldığımız “doğrunun tek olduğu” kabulü üzerine bina edilen siyaset etme anlayışı, farklı görüşleri dillendiren ve de muhalefet edenleri kötü niyetli, fitneci ve düşman olarak görmeyi gerektirmiştir.

Kabul etmek gerekiyor ki çok partili hayata geçiş sürecinde ve sonrasında iktidar-muhalefet ilişkileri, geleneksel kodlarımızdaki “doğrunun tek olduğu” kabulü üzerinden yürütülmüştür. Bu yüzden de Batı toplumlarında eleştirel düşünce çerçevesinde gelişen iktidar-muhalefet karşıtlığı, bizde işin başından bugüne kadar adeta bir “düşman” konumlandırması içinde cereyan etmiştir.

Tanel Demirel’in kitabında, 1956 yılı gazetelerinden naklettiği haber bugüne de ışık tutması açısından son derece ibret vericidir: “Eisenhower’in müşavirlerinden birinin Türkiye”yi ziyaret ettiği bir dönemde CHP hükümeti eleştiren bir bildiri yayınlayınca, DP, muhalefetin ‘memleketin yüksek menfaatlerini bir ihtiras uğruna ayaklar altına’ aldığından söz ederek sert bir cevap vermiş, Menderes de partiyi (CHP’yi) jurnalcilik, milli menfaatleri kundaklamak, casusluk gibi son derece ağır ifadelerle suçlamıştır.” (s.160)

Görüldüğü gibi siyasi hayatımızda ve özellikle de iktidar-muhalefet ilişkilerinde çok da değişen bir şey olmamış…

(KARAR)

Etiketler:
Share
247 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...