logo

Mutabık olduğumuz tek meselenin içler acısı hali…


Mustafa Karaalioğlu
m.karaalioglu@gmail.com

Kartal’da çöken binanın altında hayatlarını kaybedenlere Allah rahmet etsin, geride kalanlara da sabır versin. Aslında bu derin ve önemli meselede hepimiz geride kalanız hepimizin de sabra ihtiyacı var. Ama daha çok sorumluluğumuzu hatırlamaya ve gereğini yapmaya…

Malum, Türkiye deprem kuşağında risk taşıyan bir ülkedir. Genel olarak Marmara ve bilhassa İstanbul ise bu riskin en ziyade tahmin edildiği yerlerdir. 17 Ağustos 1999 depremi de meselenin büyüklüğünü ve önemini hepimize en acı yüzüyle göstermişti. Büyük kayıplar verdiğimiz ve büyük çaresizlik yaşadığımız bu felaketten sonra deprem gündeme geldi. Sayısız yerli ve yabancı bilimsel araştırma yayınlandı, yüzlerce, binlerce toplantı yapıldı. Bazıları belediye bünyesinde, bazıları üniversitelerde ve bazıları da sivil toplum örgütleri etrafında birçok kurul oluşturuldu. Ulusal deprem komisyonları kuruldu ve strateji planları hazırlandı.

Netice?

“Belki yarın belki görünür gelecekte, çok yüksek ihtimalle İstanbul’u bir deprem bekliyor.”

Şiddeti, çapı, tesiri ve yol açacağı sonuçlar konusunda da birçok senaryo var ve ne yazık ki en iyimseri bile burada tekrar yazılamayacak kadar kötü tahminler içeriyor.

***

Türkiye’nin üzerinde mutlak mutabakat tesis edilmiş tek meselesi bir deprem riski ve buna karşı hazırlıksızlığımızdır.

Risk çok büyük ama muhtemel bir depremin gerektirdiği hazırlıklar hâlâ kağıt üzerindedir. Ne kadar rapor ne kadar belge üretirsek üretelim en nihayet depreme hazırlıklı olmak demek, içinde yaşadığımız binaların gücü ve dayanaklılığını temin etmek demektir. Gerisi boştur. Gelgelelim, başta İstanbul olmak üzere deprem riski taşıyan taşımayan hemen hemen bütün şehirlerde de yüksek oranda dayanıksız binalar stoku bulunmaktadır. Unutmayalım, Kartal’daki bina bir sarsıntı olmaksızın durduğu yerde yıkıldı. Bir de sarsıntı ve deprem şartlarını düşünelim… Havsalamız yetersiz kalıyorsa 1999 depremini hatırlamayım.

Artık şurası da belli ki binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi için eldeki tek model olan kentsel dönüşüm bizatihi vatandaşın tercihiyle yürümüyor. Sonu ranta varan bir dizi haklı haksız kaygı nedeniyle insanlar güvenli olmayan evlerde yaşamaya devam ediyor. Deprem bahsinde tek sorumlu siyaset değildir vatandaşın da kusuru vardır ama tablo böylesine ürkütücü ihtimaller içerirken meseleyi çözmesi gereken yine siyasettir.

Türkiye’yi muhtemel bir depreme hazırlayacak hızlı ve eksiksiz bir plana ihtiyaç vardır. Mevcut kentsel dönüşüm projesi revize edilerek ya da yeni bir vizyon üretilerek bunu acilen yapmak zorundayız. Acilen çünkü belki de süre tahminlerin ötesinde kısalmıştır.

Pazartesi günü bu meseleyi yazmıştım. O yazıdan cümlelerle de bitiriyorum:

“Her şeyden ve her kaygıdan önce, herkesin oturduğu binanın deprem karşısında dayanma gücünden endişe etmesi gerekir. Bu kadar yakın bir tehlikeye karşı hâlâ yeterince önlem alamayan bir toplum, yarın -Allah göstermesin- bir deprem olduğunda sadece yıkılmayız, çok utanırız da… İster hemen şimdi, isterse de seçimden sonra ama her şartta geciktirmeden bu adımı atması ve toplum üzerindeki moral otoritesini kullanması hayati derecede önem arzetmektedir.”

(KARAR)

Etiketler: » » » » »
Share
610 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...