logo

19 Temmuz 2019

Müslümanların engizisyonu olur mu?


Mehmet Ocaktan
m.ocaktan@gmail.com

Yüzyıllar içinde tarihte olup bitenlere baktığımızda pek çok aydınlık ve yaratıcı düşünceyle karşılaşmak ne kadar mümkünse, bir o kadar karanlık sayfalar arasında yürek burkucu olaylara tanıklık etmek de mümkündür. Biliyoruz ki gerek Batı, gerekse Doğu toplumlarında totaliter rejimlerin muhaliflerini susturmak ve sindirmek için sayısız işkence yöntemleri ve zindan aksesuarları kullanmışlardır.

Mesela kızgın kerpetenler, çivili sandalyeler, büyük huniler, parmakları sıkıştıran mengeneler, ölüm askıları Katolik Kilisesi’nin vazgeçilmez yardımcılarıydı ve engizisyon mahkemelerinin utanç dolu sayfalarını oluşturuyordu.
Tarihin karanlık sayfaları arasında sadece Batı’nın engizisyon mahkemeleri yok elbette. Müslümanların tarihinde de bilim ve hikmet adına gururla anacakları pırıltılı sayfalar olduğu gibi, farklı düşünenlerin, muhalefet edenlerin İslam adına katledildiği, işkenceye tabi tutulduğu karanlık sayfalar da bulunmaktadır.

Tarihimizde utanç duyulacak İslam adına işlenmiş cinayetler ve işkenceler konusunda Mana yayınları tarafından hazırlanan çok değerli bir çalışmanın altını çizmek istiyorum: “Müslümanların Engizisyonu…” Çalışmanın editörlüğünü değerli tarihçi Mehmet Azimli yapmış. Kitabın önsüzünde, Müslümanlar için temel ölçü olan Kur’an’da “Dinde zorlama yoktur” denilerek düşünce hürriyetinin garanti altına alındığını belirten Mehmet Azimli şöyle diyor: “Kendi ikballerini devam ettirmek isteyen dini ve siyasi hakim zümreler, ‘zındık, mülhit, kafir, mürted…’ kategorilerine koyup yok etmek üzere her türlü vahşiliği İslam’ın adını kullanarak yapabilmişlerdir.”

Kitapta Hz. Peygamberin “Gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebu Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur” dediği, Muaviye’nin adaletsizliklerine karşı çıktığı için sürgünde ölüme terkedilen Ebu Zer el-Gıfari’den halifeye payanda olmayı reddettiği için hapiste işkence altında ölen İmam- Azam Ebu Hanife’ye, Fikri özgürlüğünün kısıtlanmasıyla şehirden şehire sürülürken, sığındığı bir köyde ölen Buhari’den farklı fikirlerinden dolayı vahşice öldürülüp yakılan cesedinin külleri Dicle’ye savrulan Hallac-ı Mansura, zındıklık ithamından kurtulmak için tövbe ettiği halde Ebussuud Efendi tarafından öldürtülen Şeyh Karamani’den çağdaşı olan bilginlerin kıskançlıkla zındık suçlamasıyla katledilen Molla Lütfi’ye kadar pek çok alimin, düşünce insanının acıklı hikayesi var.

Tarihimizde fikir özgürlüğü bağlamında yaşanan bu tür kıyıcı örneklerin gündeme taşınmasından rahatsızlık duyanlar olacaktır. Gerçeğin doğrudan ifade edilmesinden pek hoşlanmasak da, maalesef biz “şanlı tarih” masallarıyla şekillenen bir hamaset kültüründen geliyoruz.

Katolik Kilisesinin işkencelerini süsleyerek anlatmayı pek severiz ama, Tarihimiz söz konusu olduğunda sanki bizde benzer baskılar, zulümler ve işkenceler hiç olmamış gibi davranıp fetih hikayeleri anlatmaya devam ederiz. Elbette Müslümanların tarihinde de büyük alimler, filozoflar, bilim insanları ve büyük şairler bulunmaktadır. Mesela, kelam ve fıkıh ilminin kurucusu olarak kabul edilen Ebu Hanife başlı başına bir zirvedir. Aynı zamanda ilk İslam filozofu olarak anılan Ebu Hanife, nassın yanında akla da önem vererek onu dinin kaynaklarından birisi haline getirmiştir. Geliştirdiği hukuk sitemi sadece İslam toplumları değil, başka kültürler ve medeniyetler tarafından da dikkate alınmıştır. Ama ne yazık ki, böylesine değerli bir alim iktidarın payandası olmayı reddettiği için zindana atılmış, işkence görmüş, bir rivayete göre de zehirlenerek öldürülmüştür.

Tarihin bütün evrelerinde ve de modern zamanlarda fikir özgürlüğüne karşı yapılan baskıları, işkenceleri özetlemesi açısından kitabın önsözünde yer alan Ali Şeriati’nin şu cümlesi son derece manidar: “Komşumuzun bir horozu vardı. Sabah erkenden ötüyordu, bir süre sonra kesildi. Komşumuza horoz nerede dedim? Dedi ki: Sabahları bizi uyandırdığı için kestik. Yıllar sonra üniversiteye katıldığımda anladım ki, kim insanları uyandırıyorsa kesilmeye mahkumdur.”

Eğer hamaseti bırakıp, tarihimizi daha objektif bir gözle analiz edebilirsek, eminim günümüz Müslüman dünyasının yaşadığı problemleri de daha iyi anlayabiliriz.

Mana yayınlarının bu çalışmasıyla ilgili olarak, acaba kitaba “Müslümanların engizisyonu” yerine başka bir ad konulabilir miydi diye düşündüğümü belirtmek istiyorum. Zira Müslüman dünyadaki baskı yöntemlerinin, Batı’daki engizisyonla tıpatıp bir benzerlik oluşturduğunu söylemek mümkün değil. Ama İslam tarihinde yaşanan cinayetleri tam anlamıyla tarif edebilecek başka bir ad da yok. Muhtemelen yayınevi biraz da “engizisyon” kelimesinin kışkırtıcılığını dikkate alarak böyle bir ad koymuş olmalı.

(KARAR)

Etiketler:
Share
260 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...