logo

27 Aralık 2019

Mehmet Akif Neden Kemalist Olmadı?


Kenan Alpay
k.alpay@gmail.com

Günün değil asrın idraki ve analizine uygun çok açık ve net bir soruyla başlayalım: Mehmet Akif neden Kemalist/Atatürkçü olmadı? Bugün “İslam şairi” Mehmet Akif Bey’in vefatı dolayısıyla resmi-sivil pek çok anma toplantısı tertiplenecek, nutuklar atılacak, dönemin şahitlerinden anekdotlar aktarılacak, şiirlerinin bitip tükenmeyen coşkusuna ve karakterinin zamanı aşan olağanüstü örnekliğine ilişkin (kimi orijinal kimi klişe) atıflar yapılacak. Bu tür anma etkinliklerinden payımıza düşen hisseleri memnuniyetle alacağız elbette. Lakin can alıcı bazı soruların sorulamayacağını ve de Cumhuriyet tarihine bakışı alt üst edecek kritik hakikatlerin gündeme getirilemeyeceğini gayet iyi biliyoruz.

Mehmet Akif’in edebi bir şahsiyeti, edebiyat tarihinde müstesna bir yeri vardır ama o bir fikir ve mücadele adamı olarak şiirleriyle, vaaz ve nasihatleriyle önüne düştüğü halkın gönlüne taht kurmuştur. Başyazarı olduğu Sırat-ı Müstakim dergisinde önerdiği toplumsal ve siyasal çözümün adı “İslamcılık”tır. Sırat-ı Müstakim dergisi Balkanlar’dan Kafkasya’ya, Kırım ve Kazan’dan Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir bölgeye hitap etmekte ve tüm Müslüman toplumlara siyasi birlik şuuru kazandırmayı hedeflemektedir. Mehmet Akif’in temsil ettiği İslamcılık cereyanını Babanzade Ahmet Naim’den Sibiryalı Abdürreşid İbrahim’e, Mısırlı Muhammed Abduh ve Reşid Rıza’dan Kazanlı Musa Carullah’a, Cemaleddin Afgani’den Said Halim Paşa’ya kadar sömürgeciliğe karşı mücadele vermiş isimler beslemiştir.

Türk Ulusu’na Değil İslam Ümmeti’ne

Milli Mücadele döneminde veya Cumhuriyet kurulduktan sonra Mehmet Akif ile Mustafa Kemal arasında nasıl bir ilişki cereyan etmiştir? Dönemin en önemli iki aktörünün karşılaşmasına, oturup konuşmasına veya birlikte plan yapmasına dair neredeyse herhangi bir örnek gösterilemiyor. Belki yayın politikasını tamamen Mustafa Kemal’in belirlediği Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin 28 Nisan 1920 tarihli nüshasında Ankara’ya gelişi münasebetiyle kaleme alınan “İslamcı şair Akif Bey” haberini istisna tutabiliriz. Bir de belli belirsiz aktarılan Ankara tren garında Mustafa Kemal’in Akif Bey’i karşıladığına dair bir hatıraya atıf. Peki, Milli Mücadele’nin en önemli iki ismi neden bir araya gelmemiş ve bu durum nasıl hâlâ dikkatleri çekmiyor? O dönemin Ankara’sı nüfusuyla, birkaç cami ve dergâhıyla, kulüpten bozma Meclis binasıyla küçük, küçücük bir kasaba ölçeğinde ancak. Akif’in iliklere kadar işleyen gür sadası sadece Ankara’nın dar ve kasvetli sokaklarını değil Misak-ı Milli’nin ve İslam coğrafyasının her bir köşesini sarsıyor, coşturuyor ve harekete geçiriyorken enteresandır yıllar yılı Çankaya Köşkü’nden içeriye hemen hiç girmiyor.

Milli Mücadele döneminde de Cumhuriyet döneminde de Mustafa Kemal ile Mehmet Akif ayrı ideolojik kamplardaydılar, birbirinden farklı toplumsal ve siyasal hedeflere sahiptiler. Mehmet Akif bilindiği üzere 1. Meclis’te Ali Şükrü Bey, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele, Hüseyin Avni Ulaş gibi isimlerle birlikte II. Grup içerisinde hareket etmektedir. Mehmet Akif’in birlikte hareket ettiği II. Grup, Fransız Devrimi örneğindeki gibi radikal bir modernleşmeye, Tek Adam düzenine, devleti merkeze alan bir toplum mühendisliğine, askeri vesayete karşı çıkarak Mustafa Kemal’e muhalefet ediyorlardı.

Hilafetin kaldırılmasına, modernleşme adına İslam’ı kamusal alandan söküp atmaya, özü ve asli hedefi boşaltılmış şekli bir cumhuriyet ilanına, İstiklal Mahkemeleri ve İttihatçı teamüllerle siyaset ve toplumu dizayn etmeye itiraz ediyorlardı. Ali Şükrü Bey suikastıyla başlayıp Terakkiperver Cumhuriyet Fırka’nın kapatılması ve Takrir-i Sükûn Kanunu’yla bütün bir ülkenin alaca kuşak karanlığına gömülmesi esasen Tek Adam ve Tek Parti rejiminin yolunu açmak üzere Milli Mücadele’nin öncü isimlerinin tümüyle tasfiyesiyle sonuçlandı.

Çankaya Sofrası’nda Değil Halkın Gönlünde

İşgal ordularının ülke topraklarından çıkarılmasıyla birlikte Mehmet Akif beraber hareket ettiği Milli Mücadele’nin diğer öncüleri gibi artık sakıncalı bir muhalif hatta öncelikli bir tehdit unsuruna dönüştü. Artık iç düşman konsepti işliyordu. “Hamidiye kahramanı” gibi da “Alçıtepe kahramanı ve Doğu Cephesi Kumandanı” gibi “milli şair” de idam sehpasıyla sürgün arasında tercih yapmak zorundaydı. Ankara gibi ülkenin hiçbir şehri Mustafa Kemal’e itiraz edenler, itiraz potansiyeli taşıyanlar için asla tekin değildi artık. “Kurtaran, kuran ve yaratan” Tek Adam ve Ulu Önder konsepti diğer tüm aktörleri tarihin derinliklerine gömmek için türlü fırsatlar kolluyordu.

Mehmet Akif’in şiirinde ve hayatında Türkçü ve Atatürkçü çizgi hiç olmamıştır. Unutulsun istense de 28 Aralık 1936’da yayınlanan gazetelerde Akif’in vefatı sıradan bir haber gibi kıyıda köşede iki satırlık yer bulabilmiştir ancak. Cenazesi ortada kalmıştır. Memurlar ve öğrencilerin cenazeye katılmaması için devlet katından yazılı ve sözlü emirler çıkarılmıştır.

Asım’ın Nesli ile Atatürk’ün öngördüğü ve makbul vatandaş saydığı Türk ulusu arasında telifi kabil olmayan bir ayrışma ve çelişme vardır. Akif, Türklük veya Araplık, Farslık, Çinlilik arasında sadece ve sadece takvayı yani Allah’a ihlasla kulluğu üstünlük vesilesi görürken Mustafa Kemal “damarlarında dolaşan asil kan”la ve brakisefal kafatasıyla övünmesi gereken Türk ulusuna referanslar vermektedir. Hz. Adem (a.s.)’dan başlayıp Hz. Muhammed (a.s.)’a devam eden tevhid mücadelesini hayatının merkezine alan Akif ile Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi efsaneleri arasında nevzuhur bir medeniyet inşa etmeye çalışan Mustafa Kemal muhataplarını birbiriyle tamamen zıt dünyalara davet etmektedir.

Akif, Çankaya Sofrası’na da Dolmabahçe Meclisleri’ne de tenezzül etmedi. Ne milletvekili ne de bir yerde genel müdür olmak için şiirler, piyesler, hikâyeler yazdı. Evet, belki korktuğu belki de büyük bir hayal kırıklığı yaşadığı için Mısır’a hicret etti. Ancak hiçbir zaman fikrini, kalemini, söylemini şu ya da bu hesaplar için pazarlık konusu yapmadı. Ne Ulu Önder için saygı duruşuna kalktı ne de herhangi bir şiirini Tek Adam’a ithaf etti. Fatih, Süleymaniye ve Nasrullah gibi camilerden halka hitap eden, vaazlarının yer aldığı dergiler on binlerce basılıp yurdun dört bir köşesine dağıtılan, Çanakkale’den Necid’e cepheleri coşturan Mehmet Akif’in İslam cemiyeti ve ümmet kardeşliği için sergilediği mücadeleyi çiğneyip toplumu “muhafazakâr” bir Ata/Türkçülük fikrine ram etmeye kalkışan kim olursa olsun çok ağır bir vebal altındadır.

Akif’i, hiçbir hesaba kurban etmeyelim, paravan kılmayalım.

(YENİ AKİT)

Etiketler:
Share
393 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...