logo

26 Nisan 2019

Medya böyle giderse


Taha Akyol
t.akyol@gmail.com

Medyada muhalefetin sesini kısmak, eleştirenleri aşağılamak, medyanın büyük kısmını iktidar yanlısı haline getirmek iyi mi sonuç verir, kötü mü?

Bir süre için iktidarların lehine oluyor. Fakat bir süre sonra bumerang etkisi yapıyor, ülkeye de iktidara da zarar veriyor.

Medyanın çoğunlukla görmediği ya da küçülttüğü şu iki habere bakın lütfen:

19 Kasım 2016: TUSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes ‘endişeli’ olduklarını söyledi. “Son iki haftadır yükselen döviz kurunun, enflasyona ve uzun vadeli faizlere yapacağı etkilerden endişe duyuyoruz” dedi.

25 Aralık 2018: Rahmi Koç Bilim Madalyası’nı kazanan ünlü iktisatçı Daron Acemoğlu “Ekonomide yavaşlama riski çok yüksek. Türkiye’de 2018 ve 2019’da kriz riski var” dedi.

Özgürlük neye yarar?

Bu uyarılar zamanında ciddiye alınsaydı, çağırılıp görüşmeler yapılsaydı… Medya iktidarı tedbirler almaya yöneltmek üzere özgür tartışma programları yapmak suretiyle kamuoyu oluştursaydı…

Büyük bir ihtimalle, kriz en azından daha yumuşak olurdu.

Ama öyle olmadı; iktidar yanlısı medya toz pembe tablolar çizdi. Dahası, sorunlar düşman saldırısı gibi gösterildi. Eleştirenlerin şahıslarına, kurumlarına hakaret edildi…

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, manşetlerde “faiz lobisinin kaos planını” uygulamakla suçlandı!

Özgür ortamda alınabilecek tedbirler böyle bir siyasi iklimde alınmadı, hatta ekonomi daha da ısıtıldı…

Geldiğimiz durumu hep beraber yaşıyoruz; enflasyon, döviz ve faiz sorunları büyümüş, bunlar da faizi tırmandırmış durumda.

Gelişmiş demokrasilerde fikir ve ifade hürriyetinin çok önemli olmasının sebebi, sadece hürriyet inancı değildir. Sorunların zamanında görülebilmesi ve ortak akıl geliştirilebilmesi için fikir ve ifade hürriyeti, medyada çoğulculuk şarttır.

Gerçeği merak etmek

Dahası Türkiye’de medyada sadece tek seslilik değil, kutuplaşmayı körükleyen bir öfke, hatta nefret dili gelişti.

Yeni Şafak’ın değerli yazarı Kemal Öztürk’ün kaleminden görelim:

“Eğer bu medya düzeni devam ederse, eğer bu üslup ve bu yayınlar sürerse, kızgın demirin soğutulması mümkün olmayacağı gibi, daha kötü olaylar da yaşarız.”

Öztürk, bu yazısını, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “bir suçluymuş gibi, bir düşmanmış gibi” saldırıya uğraması üzerine yazmıştı.

“Siyasetin en tepesinde söylenmiş bir söz, tabana indikçe şiddeti ve ağırlığı çoğalır” diye uyarıyordu. (23 Nisan)

Siyasi öfke, medyada siyasi nefret halinde dışa vuruluyor. Siyasi görüş degil, siyasi nefrettir belli medyanın topluma aşıladığı duygu!

İktidarı samimiyetle destekleyen kitlelerde de bu propaganda ve nefret dili bıkkınlık ve gerçeği farklı kanallardan öğrenme ihtiyacı doğuruyor.

AK Partili Aydın Ünal, kalemini bırakırken “AK Parti tabanı dahi haberleri muhalif kaynaklardan öğrenmeye çabalıyor” diyerek bu gerçeği kayda geçmiş bulunuyor. (Yeni Şafak, 19 Kasım 2018)

Bölükbaşı kürsüde

Merhum Adnan Menderes iktidara geldikten hemen sonra 14 Temmuz 1950’de bir basın kanunu çıkardı. Prof. Tanel Demirel, haklı olarak, bunun o zamana kadarki tarihimizde “en özgür basın kanunu” olduğunu yazar.

Fakat zamanla siyasi kavgalar kızıştı, Menderes 1956’da Tek Parti devrine benzeyen yasakçı bir basın kanunu çıkardı.

Meclis görüşmelerinde 6 Mayıs 1956 günü Osman Bölükbaşı kürsüdedir. Bu kanunun gerekçeleri ile 1930’lardaki baskı kanunlarının gerekçeleri arasındaki şaşırtıcı benzerlikleri anlatır. Sözü ABD’nin kurucu atalarından Thomas Jefferson’a getirir…

Jefferson’a sormuşlardı; hürriyetlerin en önemlisi hangisidir? Jefferson’un cevabını Osman Bölükbaşı Meclis kürsüsünde okumaktadır:

“Basın hürriyetini tercih ediyorum. Eğer basın hürriyeti olursa, o memlekette parlâmento da kurulur, adalet de tesis edilir, dürüst seçimler de yapılır, suistimallerle de mücadele edilir ve her şey yerine gelir…”

Jefferson sözlerine “basın baskılanırsa bu kurumlar da sıkıntıya girer” diye devam ediyor.

Türkiye’nin “kızgın demiri soğutmaya” ekmek su gibi ihtiyacı var; medyadan başlayalım kitlelere de intikal eder…

Medya dili medenileşsin, medyadaki siyasi tekel kalksın, çoğulculuk olsun; ülkemiz kazanır.

Siyasette ve medyada öfke ve nefret dili devam ederse, “ortak akıl”la yakalayabileceğimiz birçok fırsatı ülkemiz kaybetmeye devam eder diye korkuyorum.

(KARAR)

Etiketler:
Share
490 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...