logo

26 Nisan 2019

Kararı AK Parti verecek: Hangi AK Parti?


Elif Çakır
e.cakir@gmail.com

Bir yol ayrımına gelen AK Parti, 2002’de başlayan 17 yıllık siyasi öyküsünün nereye doğru seyredeceğinin kararını kendisi verecek…

Dolayısıyla geldiği yol ayrımında, terazisinin iki kefesine dikkatlice bakarak, muhasebesini iyi yapmalıdır…

17 yıldır iktidarda olan AK Parti’nin iki dönemi olduğunu söyleyebiliriz:

– 2002 – 2012 yılları arasındaki reformcu dönemi. Bazıları buna AK Parti’nin iktidar olup da muktedir olamadığı “ilk dönemi” diyebilir.

– AK Parti’nin 2012- 2019 arası, yani reformlardan vazgeçtiği dönem. Siz buna AK Parti’nin hem iktidar hem muktedir olduğu “ikinci dönem” diyebilirsiniz.

AK Parti’nin Türkiye’yi yönettiği 2002- 2012 arasını kapsayan diliminde “Türkiye İttifakını” sağladığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta yaptığı, “Ülkemizin bekasını ilgilendiren meselelerde siyasi görüş ayrılıklarımızı bir kenara koyarak, 82 milyon hep birlikte ‘Türkiye İttifakı’ olarak hareket etmeliyiz” açıklamasında bahsettiği, MHP Liderinin taş koymasıyla heyecanların, sevinçlerin kursakta kalmasına sebep olan “Türkiye İttifakını” AK Parti zaten sağlamıştı.

Hatta şöyle söylemek daha doğru olur.

AK Parti, ‘adalet’, ‘hukuk’, ‘demokrasi’, ‘temel hak ve özgürlükler’, ‘devlet-asker-din ilişkisi’ gibi Türkiye’nin kronikleşmiş sorunlu alanlarında reform niteliğinde demokratikleşme adımları atmıştı. Devletin sivilleşmesinin ve demokratik hak arama yollarının hukuki alt yapısını geliştirmişti. Bu cesurca değişim hamlelerinde, toplumun ‘siyasi ve ideolojik görüş ayrılıklarını’ bir kenara koyan, farklı kesimlerin desteğini almıştı.

AB sürecindeki reformlara CHP’nin verdiği destek de dahildir.

AK Parti’nin tek başına ulaştığı yüzde 50’lik oy, işte böyle bir ittifakın sonucuydu.

Aldığı yüzde 50’lilk oyun içerisinde, Türkiye’de hukukun üstünlüğünün hakim olmasını isteyen, devletin sivilleşmesini isteyen, temel hak ve özgürlükler alanının genişletilmesini isteyen, siyaset kurumlarının üstünde tehdit oluşturan vesayetin son bulmasını isteyen, evrensel hukuku özleyen, terörle mücadele ederken Kürt sorunun demokratik zeminde de ele alınmasını isteyen, liberallerin, sosyal demokratların, dindarların, milliyetçilerin, Kürtlerin oylarının olduğu bir realitedir.

Bugün adı konulan Türkiye İttifakı işte bu anlama gelmiyor mu?

Adı böyle konulmamıştı ama Türkiye’de bir dönem, Türkiye’nin kronikleşmiş sorunlarının çözümünde, bu ülkenin liberalleri, demokratları, dindarları, Kürtleri, Milliyetçileri, siyasi ve ideolojik görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak AK Parti’nin açtığı reform şemsiyesinin altına gocunmadan girmişti. Bu ülkede bir dönem, ülke söz konusu olduğunda siyaset üstü davranılabilmişti.

AK Parti’ye “yetmez ama evet” diyen kesim, AK Parti’nin kendi tabanı değildi. “Yetmez ama evet” diyenler bu ülkenin “AK Parti’yi değişimin, demokratikleşmenin bayraktarı” olarak gören demokrat ve liberal aydınlarıydı.

Neden? Çünkü AK Parti güven vaat ediyordu.

İktidar olup muktedir olmadığı yani uzlaşı kültürünün siyaset olanaklarını yansıttığı ilk dönemleri ile muktedir olduğu sonraki dönem arasındaki en belirgin fark şu:

2002 ve 2012 yılları arasındaki AK Parti’nin söylemleri ve eylemleri arasında uçurumlar yoktu.

Bir yandan toplumun bütün kesimlerine “aynı bağın gülüyüz” diye seslenirken bunun gereğini de yapan, toplumu kuşatmaya çalışan, ayrıştırmamaya, ötekileştirmemeye özen gösteren bir AK Parti vardı.

Mükemmel değildi ancak görünen bir çabası vardı.

Bu ülkenin bütün kesimlerimi kapsayan daha önce gerçekleştirdiği ittifaka, yani Türkiye İttifakı’na geri mi dönmeli, diyorsunuz değil mi?

***

“Seçim sonuçları gösteriyor ki yapılan ittifak parti kimliğine zarar verdi” diyen eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun partisine yaptığı şu uyarı ve serzenişte haksız olduğu söylenebilir mi?

“Milletin gözyaşı, emeği, aklı ve yüreği ile kurulan partimiz ve ülkemiz, hırslarına esir düşmüş dar ve çıkarcı bir çevrenin ikbal kaygılarına terk edilmez. Ortak aklı mekanizmaları etkin bir şekilde yeniden çalıştırılmalı, teşkilatlarımız asli niteliğine ve işlevine kavuşturulmalı ve milletimizle olan bağımız tevazu temelinde yeniden inşa edilmelidir.”

Milletle olan bağ…

AK Partinin kuruluşunda var olan 2012 yılına kadar işleyen ortak akıl mekanizması…

Soru şu:

AK Parti şimdi de gerçek anlamda milletle bağ kurabilen bir parti olmuş olsaydı…

Bu ülkenin ana muhalefet partisine yumruk atıldığında nasıl bir tavır gösterirdi?

Sahi, o yumruğu atan saldırgana karşı tavır ne olurdu?

Sonuçta, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da aynı zamanda bu ülkenin bir vatandaşı, bu milletin içerisinde değil mi?

Sormaya devam edelim:

AK Parti’ye ortak akıl mekanizması hakim olmuş olsaydı, AK Partide siyaset yapmış birileri eskisi yenisi fark etmez, CHP liderine yumruk atan saldırgana kahraman muamelesi yapılabilir miydi?

Tarihe kara bir leke olarak geçecek o utanç fotoğrafları yayınlanabilir miydi?

***

Benim asıl bu yazıyı yazma sebebine gelelim:

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun menfur bir saldırıya uğraması kadar vahim olan MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin saldırı sonrasında yaptığı ilk açıklamada, sarf ettiği, beni dehşete düşüren şu sözleri:

“Cumhur İttifakı’nın yüzde 73.30 oranında oy aldığı bir yer. CHP artı İYİ Parti ittifakı ise yüzde 9.83 oy almış. Yani gerilim içinde yapılmış olan bir seçim var. Bu seçim ortamında yüzde 9 oy aldığınız yere gitmeyi nasıl düşünüyorsunuz? Oradaki potansiyeli gördükten sonra tahrike teşvik bir takım bir kavgaya çatışmaya müsait mi değil mi? O bölgede ne işin var senin?” (21 Nisan)

Korkunç değil mi? İnsan dehşete düşüyor.

Gele gele bu noktaya mı gelindi?

Cumhur İttifakı’nın kalesi olan yerlere Millet İttifakı’nın siyasetçileri, Millet İttifakı’nın kalesi olan yerlere Cumhur İttfakı’nın siyasetçiler gitmesinler mi?

Kafa göz dağılır, taşla sopayla kovalanılmaları hak mı olur?

Nereye varır bunun sonucu?

Evet, AK Parti bir yol ayrımında…

Güzel başlayan öyküsünün nasıl seyredeceğine kararı kendisi verecek…

AK Parti, toplumsal uzlaşmayı sağladığı bir Türkiye’de, mahallerin husumet duvarlarıyla bölünmesini istemez. “82 milyonun ittifak ettiği bir Tükiye”nin, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhur İttifakı’nın kalesi olan bir mahalleye gidemeyeceği, gitmek için kırk kere düşünüp tartacağı Türkiye’ye dönüşmesini arzu etmez…

Ben, 17 yıllık çabayı bir çırpıda harcayacağını, Türkiye’nin bıçak keskinliğinde kutuplara ayrılmasını arzu etmeyeceğine inanmak istiyorum.

O yüzden, kızgın demir soğutulmalı…

O yüzden, “Türkiye İttifakı” sağlanmalıdır…

(KARAR)

Etiketler:
Share
406 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...