logo

23 Mayıs 2019

Hukukun üstünlüğü olmadan güçlü ekonomi zor


Mehmet Ocaktan
m.ocaktan@gmail.com

Türkiye ekonomide, dış politikada ve siyasi istikrar anlamında ciddi bir sıkışmışlık yaşıyor. Siyasetteki negatif dalgalanmalar ve ekonomideki belirsizlikler yüzünden yerli yatırımlar durma noktasına gelmiş bulunuyor. Demokratik görünürlüğümüz ve hukuka olan güven zafiyeti yüzünden, emlak alımı için gelen bir kaç Arap yatırımcıyı saymazsak, hatırı sayılır yabancı yatırımcının geldiğini söylemek ne yazık ki pek mümkün değil.

Maalesef, zaten kırılgan olan demokrasimizin görüntüsünü 31 Mart seçimleriyle daha da negatif hale getirdiğimiz için Türkiye özellikle yabancı yatırımcı nezdinde güven kaybetmiş, YSK’nın hukuki meşruiyeti tartışmalı iptal kararıyla da bu kanaat daha da güçlenmiştir. Galiba bu gidişle “dış güçler”den tümüyle kurtulacağız, artık bizimle uğraşamayacaklar!

Oysa Türkiye ikibin öncesinde siyasi istikrarsızlığın kronikleştiği, yargıya güvenin kaybolduğu dönemleri yaşamış ve bunun bedelini ağır ödemiş bir ülkedir. İşte o günkü Türkiye’deki demokrasi kalitesinin düşüklüğü, insan hakları ihlalleri ve yargıya olan güven kaybı toplumu yeni arayışlara itmiş ve esas itibariyle de bu arayış AK Parti’yi var etmiştir.

Her ne kadar bugün yaşanan zaafların arkasında bir takım iç ve “dış güçler” aransa da, aslında demokrasi kalitesi yüksek, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir ülkede bu tür “siyaset mühendisliği” benzeri planların işlemesi mümkün değildir. Bunun en somut kanıtı, bizzat AK Parti’nin var oluş hikayesidir.

Çünkü AK Parti, ‘kendini dünyadan tecrit eden bir ulusal sistemin uzun süre ayakta kalmasının mümkün olamayacağına’ inanarak yola çıkmış ve gerçekleştirdiği reformlarla da bunu kanıtlamış bir partidir. Nitekim o gün ortak akılla inşa ettiği ilkeleriyle de bunu bütün dünyaya ilan etmiştir, işte o ilkelerden bazıları:

“Partimiz hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacaktır. Ülkemizde yaşanan krizlerin temelinde, evrensel normlara uygun bir hukuk devleti ve adalet sisteminin eksikliği yatmaktadır. Demokratik bir hukuk devleti anlayışını hayata geçiremeyen ve adalete güveni tesis edemeyen ülkelerin, ekonomik yönden kalkınması da mümkün değildir.”

Bugün AK Parti’nin bu reformist kimliğine dönmesini isteyenleri ihanetle suçlayanlar için bu ilkeler adeta bir cevap niteliğindedir.

Dün olduğu gibi bugün de Türkiye için çıkış yolu bellidir; işleyen ve kalitesi yüksek bir demokrasi, bağımsız ve tarafsız bir yargı ve de hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi… Bu ilkeleri hayata geçiremeyen bir ülkenin kalkınması ve refah üretmesi mümkün değildir.

Artık kendi başarısızlıklarımızı bir takım afaki güçlere havale etmekten vazgeçelim; hamaset üreterek, eski Türkiye’de olduğu gibi memleketi “beka” meselesine kilitleyerek toplumun refah düzeyini yükseltemeyiz, eğitimin kalitesini arttıramayız, özgürlükleri genişletemeyiz ve ülkeyi yabancı yatırımcı için cazip hale getiremeyiz.

Eğer sorunlarımızı özgürce tartışabilirsek, çözüm üretme kabiliyetimiz de o oranda yüksek olacaktır. Dolayısıyla tartışmaktan, eleştirel düşünceden korkmamak lazım. Bu konuda, geçtiğimiz hafta TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu’nun (YİK) açılışında bir konuşma yapan Tuncay Özilhan’ın şu sözleri son derece ufuk açıcıdır: “Demokrasi işler kılınırsa, hukukun üstünlüğü tesis edilirse, eleştirel düşünmenin önünü açan bir eğitim reformu yapılırsa, ekonomimizin performansı yükselecek… Biz bu nedenle ekonomi derken demokrasi diyoruz; yargı bağımsızlığı diyoruz; hukukun üstünlüğü diyoruz; insan hakları diyoruz; akademik özgürlükler diyoruz; liyakat diyoruz; ifade özgürlüğü diyoruz.”

Eleştirel düşünceden hoşlanmayabiliriz, eleştiriler zaman zaman canımızı da sıkabilir, ama unutmayalım ki hukukun üstünlüğüne dayalı sağlam bir demokrasi inşa etmeden güçlü ve büyük Türkiye hayali sadece bir hayal olarak kalmaya mahkumdur.

(KARAR)

Etiketler:
Share
459 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...