logo

19 Ocak 2019

Hrant Dink


Hakan Albayrak
h.albayrak@gmail.com

… Ne diyeceğimi bilemiyorum. İçim yanıyor.

… Yüce Rabbim, aklımı koru; Türk düşmanlığı ile canla başla mücadele ettiği halde “Türk düşmanı” diye hedef gösterdiler onu. Ermeni diasporasını Türklerle didişmekten vazgeçmeye çağırdığı bir yazısını -inanamıyorum, gerçekten böyle bir yazısını- “Türk düşmanlığına” kanıt olarak göstererek hedef gösterdiler onu.

… Şimdi kına yakısın provokatörler. Hrant Dink’in yargılandığı mahkemede linç şovları yapan faşistler kına yaksın. Hedef vuruldu. Hrant Dink öldü.

(Yeni Şafak, 21 Ocak 2007)

***

Hrant Dink’le Doğu Konferansı’nda beraberdik. Toplantılarda genellikle ‘karşıt kutuplar’da yer aldık, sıkı tartışmalara girdik, ama asla ‘kıyasıya’ tartışmadık. Birbirimize ‘kıymayı’ aklımızın ucundan bile geçirmedik.

… Hapishane maceramdan sonraki ilk karşılaşmamızda gözlerinin nasıl nemlendiğini, bana nasıl sımsıkı sarıldığını unutamam. Duygu insanıydı, bu toprakların bütün has evlatları gibi.

Bu topraklara aşıktı. Bu insanlara âşıktı… Bu toprakların ve bu insanların esenliği için Ermeniler adına Türklere laf anlatmaya çalıştı, Türkler adına Ermenilere laf anlatmaya çalıştı, lafı ağzına tıkandıkça sinirden ağladı, yılmadı, laf anlatmaya çalışmayı ısrarla sürdürdü…

“Barış”ı asla laf olsun diye telaffuz etmedi; daima samimi bir aşk ve şevk ile, iliklerine kadar hissederek, gerçekleşmesini ihtiras derecesinde arzu ederek telafuuz etti. Erivan’da bir lokantada Türk ve Ermeni türküleri birbirine karıştığında öyle bir geçmişti ki kendinden, onu öyle görünce ‘mutluluğun zirvesi bu olsa gerek’ diye düşünmüştüm.

“Türklüğe hakaret”ten mahkum olduğunu duyduğumda nasıl sarsıldğımı anlatamam… Ölüm tehditleri ve linç girişimleri başımızı zaten yere eğdirmişken, bir de bu utanç…

15 Ekim 2005 tarihli Milli Gazete’deki “Hrant Dink” başlıklı yazımda, utancımı kayda geçirdim:

“Erivan Üniversitesi’nde bir toplantı. Üniversite yetkilileri ile Türkiye’den gelen bir grup aydın, ‘Aramızdaki sorunları nasıl çözeriz?’ sorusuna herkesi tatmin edecek makul bir cevap bulmaya çalışıyor. İki taraf da dikkatli ve nazik. Sağlıklı bir diyalog için sağlıklı bir zemin oluşturmaya çalışıyorlar. Türkiye-Ermenistan ilişkilerini düzeltmek gibi tarihi bir misyonun bütün ağırlığını omuzlarında hissettikleri her hallerinden belli oluyor. Bir çuval inciri berbat edecek bir gaf yapmaktan öyle korkuyorlar ki, 1915’te yaşananları yorumlamak şöyle dursun, bunları telaffuz etmekten bile imtina ediyorlar. Bir ‘yara’dan söz ediliyor; ‘yara’nın kapanması dileğiyle. Derken, toplantı salonuna giren bir öğrenci ‘Öldürülen masum Ermeniler için 1 dakikalık saygı duruşu’na davet ediyor herkesi. Türkiye’den gelen aydınlar arasında bulunan Hrant Dink itiraz ediyor: ‘Ermeni, Türk, bütün masumlar için!’
“Hrant Dink, bir Ermeni. 1915’i elbette büyük bir acıyla anıyor. Ama acısına yenik düşmüyor. Sağduyuyu elden bırakmıyor. Geçmişin tahakkümünü reddediyor. Bu tahakkümü besleyen, geçmişin aşılmasını engelleyen söz ve davranışlara itiraz ediyor. Ermeni tehciri sırasında yaşanan felaketlerin Türk halkına mal edilemeyeceğini, hatta bütün İttihatçılara da mal edilemeyeceğini, ama Daşnak ve Hınçak çetelerinin Türklere yaptığı zulmü Ermeni halkına mal etmenin de fevkalade yanlış ve tehlikeli olduğunu savunuyor. Ermenileri de Türkleri de 1915 kâbusundan kurtarmaya çalışıyor. Diaspora Ermenileri’ni, uzlaşmacı bir tavır sergileyerek Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin düzelmesini temin etmeye çağırıyor. ‘Ermeni Soykırımı lobileri’ Hrant Dink’i bu yüzden Türk ajanı olmakla suçluyorlar. Ve Hrant Dink, bu lobilere karşı savunduğu Türkiye’de, Türklüğe hakaretten yargılanıp mahkûm oluyor. Utanç içindeyim.”

(Nuray Mert söylemişti galiba; Hrant Dink bu yazıyı okumuş ve ağlamış. Anlaşılmak öyle nadir ve özel bir şeydi ki Hrant Dink için, onu ağlatıyordu.)

“Türklüğe hakaret” yalanı büyütüldü, büyütüldü, büyütüldü ve 19 Ocak 2007 Cuma günü Hrant Dink’in menfur bir cinayetle ‘ortadan kaldırılmasına’ yol açtı…

Hrant Dink’in ailesine, Ermeni cemaatine, bütün Türkiye’ye başsağlığı diliyorum. Kayıp gerçekten hepimizin kaybı.

(Gerçek Hayat, 26 Ocak 2007)

***

Cinayetten birkaç saat evvel abonelere ve gazete bayilerine ulaştırılan 19 Ocak 2007 tarihli Agos’taki “Ruh halimin güvercin tedirginliği” başlıklı yazısının sonunda şöyle diyordu Hrant Dink:

“Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”

Heyhat! Güvercine kıydılar.

Bugün 19 Ocak 2019. Hrant Dink’in katledilişinin 12’nci yıldönümü. Kör nefretin ve linç kültürünün korkunçluğunu hatırlayıp ibret almak günü.

(KARAR)

Etiketler: » » » » » » » » »
Share
614 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...