logo

18 Aralık 2019

Generale idam


Taha Kılınç
t.kilinc@gmail.com

Pakistan Başbakanı Zülfikâr Ali Butto, 1 Mart 1976’da oldukça tartışmalı bir karara imza atarak, Korgeneral Ziyâul Hak’ın rütbesini yükseltmiş, ardından onu genelkurmay başkanlığına getirmişti. Teamüllere ve ülke içindeki dengelere tamamen aykırı olan bu uygulamada, Butto’nun hareket noktası oldukça politikti: General Ziyâ’yı “düşük profil” olarak değerlendirmiş, onun yönetimindeki ordunun siyasete müdahil olmayacağını, böylece kendisinin de rahatça hareket edebileceğini var saymıştı. Butto’nun Ziyâ’da gördüğü bir diğer “ışık” da, General’in dindarlığıydı. Kendisi seküler bir çizgiye sahip olan Butto, Ziyâul Hak’ın dindar profili üzerinden Pakistan halkıyla devletin diyalogunu yeniden tesis edebileceğini düşünüyordu. Butto’nun hesabı basitti: Halkın gözünde muteber, ama siyasete karışmayacak kadar da nötr bir ordu. Bunu da General Ziyâ ile sağlayabileceğini düşünmüştü. Ancak yanıldığını anlaması için, bir yıl beklemesi yetecekti. 5 Temmuz 1977’de, General Ziyâul Hak, kendisini o vazifeye atayan Başbakan Zülfikâr Ali Butto’yu devirdi, mahkemede yargılattı ve 4 Nisan 1979’da idam ettirdi.

Yalnızca 20 yıl sonra, Pakistan’da tarih tekerrür etti:

Başbakan Navaz Şerif, 1998’in sonbaharındaki genelkurmay başkanı atamaları sırasında müşkil bir durumla karşı karşıya kalmıştı. General Cihangir Keramet’in yerini alacak isim, bir türlü netleştirilemiyordu. İki potansiyel adaydan General Ali Kuli Han, darbeci eğilimlerinden şüphelenildiği için, General Halid Navaz Han da zalimliğe varan sert tabiatı nedeniyle elendi. Geriye, normal şartlarda şansı bulunmayan bir aday kalıyordu: General Pervez Müşerref. Babasının diplomatik görevi nedeniyle çocukluk yıllarını Türkiye’de geçiren Müşerref, 14 yaşında ülkesine döndükten sonra Batılı formda eğitim almıştı. Matematik ve ekonomi alanlarına ilgi duyan Müşerref, 18 yaşında askerî akademiye girerek orduya intisap etmişti. Kendisini tanıyan herkes, onun “demokrat bir asker” olduğundan söz ediyordu. Başbakan Şerif, bizzat yakından tanımadığı Müşerref’i, özellikle çevresinin telkin ve tavsiyeleriyle 8 Ekim 1998’de genelkurmay başkanlığına atadı. Ancak o da, tıpkı Zülfikâr Ali Butto gibi, kendi görevlendirdiği general tarafından ertesi yıl devrildi. 12 Ekim 1999’da Pervez Müşerref’in görevden uzaklaştırdığı Şerif -Butto gibi- idam edilmedi, Suudi Arabistan’a sürgüne gönderildi.

(Pakistan’ın bu tecrübeleri, 2012’de, bu defa Mısır’da tekrarlandı:

Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, Hüsnü Mübarek döneminin kudretli generali Mareşal Muhammed Hüseyin Tantavî’nin yerine, hiç bilinmeyen bir ismi getirdi: Abdulfettah Sisi. Normal şartlarda, askerî hiyerarşideki konumu nedeniyle genelkurmay başkanlığı için hiç şansı bulunmayan Sisi’nin, “dindarlığı” ve “devrimci duruşu” nedeniyle tercih edildiği biliniyor. Muhammed Mursi’nin, o dönemde Mısır istihbaratı tarafından kasten aldatıldığı ve Sisi’nin yükselmesi için kendisine abartılı, yanlı ve yanıltıcı raporlar sunulduğu da bir diğer hakikat.)

Navaz Şerif’i devirdikten sonra, evvela perde arkasından ülkeyi yöneten, ardından da 2001-2008 arasında Pakistan’ın 10’uncu cumhurbaşkanı olarak resmen sahneye çıkan Pervez Müşerref, hakkında açılan “vatana ihanet” davasında dün (17 Aralık) idama mahkûm edildi.

“Sağlık sorunları nedeniyle” 2014’ten bu yana Birleşik Arap Emirlikleri’nde siyasî mülteci olarak yaşayan Müşerref, ABD’nin büyük yatırım yaptığı bir isimdi. 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’in “Ya bizimlesin ya da bize karşı!” tehdidiyle birlikte, Pervez Müşerref Pakistan topraklarını tümüyle Amerikan ordusuna açmış, komşu ülke Afganistan’ın işgal sürecinde ABD ve NATO birlikleri, Pakistan’daki üsleri ve askerî altyapıyı sınırsızca kullanmıştı. Koltuğunu korumaya odaklanan Müşerref’in bu tercihi, bölgenin daha da istikrarsızlaşmasına ve terör sarmalına bulanmasına yol açtığı gibi, kendisinin de görevden uzaklaştırılmasını engelleyememişti. Dış destekli her diktatörde olduğu gibi, o da “süresi dolunca” tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştı.

Son yıllarda ABD’nin Körfez’deki merkez üssüne dönüşen Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki sürgün hayatı, Müşerref için, aslında bir tür ödüllendirme olarak da görülebilir. Devrik İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevî’nin, ağır kanserli haliyle ülke ülke dolaştırılıp, tedavi için ABD’ye kabul edilmeyişini, ardından bir sığıntı olarak Kahire’de can verişini düşününce hele… Müşerref’in akıbeti ve nerede can vereceği meselesi ise, muhtemelen şu anda kapalı kapılar ardında sıkı pazarlıkların konusu. Neticeyi hep birlikte göreceğiz.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
390 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...