logo

23 Haziran 2019

Bu mecradaki son yazı


Leyla İpekçi
l.ipekci@gmail.com

Siyasetin hiçbir zaman hız kesmeyeceği bu topraklarda reel politikanın ideolojik düşünce akımlarına veya farklı hayat tarzlarına asla hapsolamayacak partiler üstü bir karşılığı vardır. Bunu öğrenemeyenler oyun içindeki oyunlarda kendi gerçeğini bulmaya çalışıyor, çoğunlukla da oyalanıyorlar. Öğrenenler -ki kan ter ve gözyaşı- ile devirlerini tamamlıyor, gidiyorlar. Âcizane ben de kalemin yolculuğunda bir devrin sonuna yaklaştım.

Dilin imkânlarını güncel, siyasi veya sosyolojik meselelerle sınırlayan gazete köşelerinde 90’lardan beri düzenli olarak yazıyorum. Edebiyattan sanata, şehirden kadın-erkeğe farklı meselelerde yoğunlaşan dergilerde yazdığım dönemleri ve hatta söyleşi ve portreleri de dâhil edersek 34 yıldır devam ediyor medyada yazma serüvenim. Kitaplarım yayınlanmaya başlayalı da 21 yıl olmuş.

Bu memlekette Batılı, laik, muhalif demokrat, liberal sol, muhafazakâr liberal vesaire gibi isimlerle sınırlandırılmış hemen her akımın içinden ister istemez geçtim. Çünkü bizimki gibi bir memlekette bazen devletin içindeki dış odaklı devletçilerin vesayetiyle işlenen katliam ve cinayetlerin önümüzü tıkamasına karşı olur ve mecliste şu parti temsil edilmesi gerekir diyerek liberal sola yaklaşırsınız. Bazen de aynı sâikle muhafazakârların savunduğu milli ve yerli değerlerin yakınına gelirsiniz.

Lakin hiçbirinin şablon ideolojileriyle veya güdümlü sözcüleriyle hatta temsilcileriyle mesainiz olmadığından belli tanımlara sığmadan karar verebilirsiniz. Sırtınızı kendinizden başka yaslayacak bir topluluk, bir müessese veya kimliksel aidiyet aramazsınız. Tanımların hepsi arızidir. Peki, ne yaparsınız? Bedel ödersiniz.

***

Sadece vesayete karşı değil aynı zamanda Müslüman değerlerin gündelik hayatta hür biçimde yaşanmasını istediğiniz ve şu lidere onlar kadar öfke duymadığınız için geldiğiniz kültür-sanat camiası artık sizi bloklamıştır mesela. Fakat o incelikler içinde bu kalın çizginin ötesine geçer durursunuz, kendi kendinizin okuru-yazarı olursunuz.

Sizi ideolojik aidiyetleri yüzünden öfkeyle dışladıklarında farklı bir düşünceye olan tahammülsüzlükleri onların kendilerinden uzak olanı anlama çabalarını da engeller durur. Yakınlaşma öncelikle bir talep meselesidir elbette. Buyurun! Tek düşman nefsiniz! Buradan yanın! Dedim durdum hem kendi nefsime ve hem hiçbir şeyin bütününe bakamadan nefret etme hevesindekilere. Atın atın taşları dedim hatta, onlar benim sermayem!

İftira atanları anlama arzusu kesilmiyor bende. Bazen son derece cahil ve gülünç durumlara düşüyorlar nazarımızda, lakin hiç cevap vermedim, hiçbirini engellemedim. Girip çıktığım soldan sağa çok geniş yelpazedeki mecralardan mesai arkadaşlarım, okul çevrem, gazetecilik dönemimin elemanları, merkez medyanın kültür-sanat çevreleri değişirken ben de biraz hep ‘başkası’ olarak kaldım. Bir yanım uyuşsa da bir yanım uyuşmadı. Lakin sevdim ve içimden yakın kaldım hep. Kişi, bütün dönüşümlerini içerir, inkâr etmez diye hissettim.

Duruşumuz farklılaştıkça hangi pencereden bakmış, nasıl bir edebiyat üretmiş, ne tür sosyolojik gözlemler yapmış diye merak etmeye gerek duymadı yakınlarım. Buradan hareketle diyebilirim ki, kitaplarım konjonktüre göre kimi zaman şu mecrada kimi zaman bu mecrada kaale alınmadı, tanıtılmaya dahi gerek duyulmadı. Talepte bulunmadım. Anlamaya çalıştım. Karşımızdakine hüküm verirken ona her bakışımız, her tavrımız kendi nefsimizin suretlerinden bir yansıma. Ayna.

***

En başından beri yazarken içinden geçtiğim her anı, geniş daireler çizersek hep yaşadığımız dönemle ilişkilendirerek farklı katmanlarla ifade etmeye çalışıyorum. Gerek köşe yazılarımda. Gerek romanlarda. Yaşadığım toprakların ruhundan işitilen, içimizden bildiğimiz ama siyasi sosyal medyanın baskın sesi yüzünden işitmediğimiz o ümmi kalp dilimizi işitmeye çalışıyorum.

Romanın imkânlarını henüz ifadeye dökemediğimiz bu dilin manalarıyla ve çeşitli kelime terkipleriyle genişletme, açma uğraşım kesintisiz sürüyor. Bu toprağın mayasında bizi kalbimizden dölleyen dil kurucularının yazdıklarını hecelerken yerimde duramıyorum. Tasavvuf edebiyatının üstatlarının nefesiyle bir tür çağdaş menakıp denilebilecek mecazi terkiplerle bugüne ait bir tür tevhid romanı üzerine çalışıyorum.

İmza günlerime, konuşma ve sohbetlerime gelen, yazdıklarımı takip eden sadık okurlarım oluştu yıllar içerisinde. Kucaklaşıyoruz. Çok farklı kesimlerden. Diyebilirim ki bu derinleşme benim için gönül tokuşturmak. Her şeye değiyor. Gönül mutmain oluyor.

Anlama çabası en sarih niyetlerimden biri, gerçeğe yaklaşmak için yazıyorum. Kendi gerçeğimi ve onun içinde derinleştikçe hepimizi Hak’ta bir kılan gerçeği. Daha çok kişi tarafından okunmak tabii isterim, lakin hedefim bu olsaydı, elbette bugüne çok daha popüler mecralarda dolaşmaya devam ederdim. Ya da çok daha cazip tekliflerden birini kabul ederdim, kitaplarımın dağıtıma girmesi veya raflarda görünür olması için.

***

Evet, bizler devam edişten ibaretiz. Şimdi uzun zamandır bir devrin sonuna geldiğimi hissediyorum. Birbirimizden öğrenmeyi, sevmeyi, etkilenmeyi ve birbirimize kendimizi vermeyi çok sevdiğim için bana kalan o eşsiz güzelliği (celalini ve cemalini) kalbimde kalıbımca dönüştürerek kendi dilimde ifade etmeye devam edeceğim nasip ölçüsünde.

Şimdilik artık tamam diyorum, kalemin iniş kalkışlarının secde ve kıyam olmaya yönelten o ibadet şuurunu yitirmiş durumdayım. Gerçek olma çabamın azaldığı an yazmamın hiçbir anlamı kalmıyor. Daha önce de aynı duruma geldiğimde defalarca dinlendirdim kalemimi.

Ama nerede, hangi mecrada olursa olsun her zaman gönlümdekini yazabildim hamdolsun. Bu sebeple nerede yazdığımın önemi olmadı. İnşallah her vakit yazmaya mahkumumdur. Kalem gönle değerse bir nefes oluyor yazmak.

Başka bir devirde, başka mecralarda kalemin -ki sahibi bilir- yolculuğu devam edecektir inşallah. Şimdilik kaldığım yerden kitap yayınlamaya, edebiyat / roman üzerine çalışmaya ve Yunusça adını verdiğim gönül dilimizin imkânlarında farklı metinlerle derinleşmeye devam edeceğim. Zuhurata tabi olarak.

Hiçbir siyasi, menfaatçi, cemaatçi, ideolojik şucu bucu gerekçem olmadı. Türkiye’de her dönem “şimdi en iyisi yazmamak” dedirtir köşe yazarına. Fakat buna hiç inanmadım, hiçbir zaman kalemimi kısıtlamadı zor dönemler. Yazdıklarıma da hiç karışılmadı bu gazetede. Hiçbir karşılıklı alışveriş yaşamadık.

Geldim, yazdım, gidiyorum. Gece geçen gemi gibi. Burada 5 yıldır yazmama imkân verdikleri için editörüm Mustafa Kahraman’ın şahsında herkese teşekkür ederim. Varsa bir hakkım, okurlardan helâl edilmesini dilerim.

Etiketler:
Share
5496 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...