logo

22 Eylül 2018

Birlikte yaşamak için sanat…


Ayşe Böhürler
a.bohurler@gmail.com

Birleşmiş Milletler verilerine göre yaklaşık 232 milyon kişi kendi ülkesinin dışında yaşıyor. Bugün mülteci olmuş veya kendi ülkesinde yerinden edilmiş kişi sayısı 1994 yılı rakamlarının çok üzerinde. Dünyanın bu altüst oluşu; çoğulculuk, kent yaşamı içinde birlikte yaşamak birçok konuyu yeniden düşünmeyi zorunlu hale getiriyor. Bu konunun ekonomi, barınma, eğitim, sağlık gibi alanların dışında düşünülmesi gereken pek çok başlığı var. Ama her şeyden önce kültürlerin karşılıklı olarak birbirini kabul etmesi, tanıması ve saygı duyması gerekiyor.

Şehir efsanelerinin, ön yargıların tedavüle girdiği böyle zamanlarda toplumsal barışı korumak, bir diğerine karşı yabancılaşmayı gidermek, aşinalık oluşturmak, dillerin yabancılığını gidermek, ön yargıları hafifletmek için başvurulması gereken en önemli araçlardan birisi kültür ve sanat oluyor.

Geldiği yeri, kültürü, dili, yaşam alışkanlıkları bambaşka farklı ülkelerden insanların her biri bir diğerini elbette yadırgıyor. Onunla birlikte gelen yaşam biçimini bir bozulma olarak değerlendiriyor ve tepkisel bir süreç başlıyor. Bu sadece bizde değil dünyanın her yerinde aynı sonuçları doğuruyor. Biz dâhil Amerika’dan Kanada’ya, Avrupa’ya pek çok ülkenin göçmenlerle oluştuğunu ya da onlarla geliştiğini göz önüne aldığımızda önceki dönemlerde yaşanan tecrübeler bu yeni göç dalgasında da bize ışık tutuyor. Tüm zamanlarda toplumu buluşturan temel ögelerden birisi illâki sanat oluyor. Biz 4 milyon mülteciyi barındıran bir ülke olarak mülteciler ile toplumun entegrasyonunu sağlamak için sanat ağırlıklı projelere çok az başvuruyoruz. IKSV bir sanat vakfı olarak bu hafta bu konunun önemine değinen bir rapor yayınlamış. Mülteciler üzerine çalışan birisi olarak konu dikkatimi çekti ve bu raporu ve sonuçlarını sizinle paylaşmak istedim. “Birlikte Yaşamak: Kültürel Çoğulculuğu Sanat Yoluyla Geliştirmek” başlıklı raporu biri Türk diğeri de Kanadalı, Dr. Feyzi Baban ve Dr. Kim Rygiel birlikte yazmışlar. Rapor Türkiyeli ve Suriyeli grupların arasındaki günlük etkileşimler yoluyla farklı düzeylerde gerçekleşen ilişkilere başka bir perspektifle bakmayı öneriyor. Mültecilerin uyumunda sanatın rolünü toplumsal uzlaşının bir aracı olarak ele alıyor.

Öneriler kapsamında şunlara yer verilmiş:

“Kültür-sanat kurumlarına ait tüm mekanların yeni gurupların erişimine açılması, kültürel yurttaşlığın geliştirilmesi, yaşadıkları mahallelerde alternatif kültür mekanlarından faydalandırılmaları, Suriyeli sanatçılarla Türk sanatçılar arasında iletişim bağlarının güçlendirilmesi, mülteci çocukların müze-sergi gezdirilmesi….” gibi birçok öneri mülteci meselesine başka bir bakış açısı ortaya koyuyor.

Birlikte yaşıyor ve yaşayacaksak; meselenin bu boyutuyla ele alınıp kültür-sanat iletişiminin güçlendirilmesine ihtiyaç var. Hele de yeni bir seçim daha yaklaşırken yerelde pek çok bölgede siyasetçinin karşısına çıkan sorunların önemli bir parçasını da artık mülteciler oluşturuyor.

AYRIMCILIĞIN BİTMEYEN HİKAYESİ

Mesele başörtüsü ve İmam-Hatip okulları olunca Cumhuriyet tarihinin adeta ana ideolojik söylemi haline getirilen aşağılayıcı, yargılayıcı dilin (üstelik aynı millet ve kültüre ait olmamıza rağmen) bitmediğini pek çok olayda görüyoruz. Doğrusu eski neslin alışkanlıkları dediğimiz şey genetik kültürel miras olarak yeni nesillerde de sürüyor.

İmam-Hatip okullarına ilişkin tartışmalara girmeyeceğim. Ancak onlara ilişkin toplumsal kanaatin değişmediğini ÖNDER (İmam Hatipliler Derneği) tarafından yayınlanan 2017 medya taramasını içeren bir rapor teyit ediyor. Dün elime geçen rapor medyadaki nefret söylemi ve ayrımcı dilin hâlâ sürdüğünü gösteriyor. Gerici eğitim, dogma, Ortaçağ’a hapsetmek, cehaleti ayağa kaldırmak, ebedi köle, cahil, IŞİD’ci, fanatik gibi onlarca tanımlama bu okullarda okuyan çocuklar için bazı medya organlarında kullanılıyor. Henüz ortaokul ve lise çağındaki çocuklarımıza yönelen bu nefret söylemi ve ayrımcı dil direkt çocukları hedef aldığı gibi toplumsal ayrışmayı da körüklüyor. ÖNDER’in bunu ortaya koymak üzere yaptığı çalışma topluma ayna tutmak açısından büyük önem taşıyor. Bugünün çocukları tarihin derinliklerinde kalması gereken bu ideolojik çatışmaları bilmiyor ve onların dünyasında bunların hiçbir anlamı olmadığı gibi onlara bu anlamsız kalıpları empoze etmenin de toplumsal barışa katkı sağlamadığı ortada. İmam-Hatip’te okuyan çocuklar içinse sebebini anlayamadıkları bu ayrımcı söylem ruhlarını yaralamaktan ve reaksiyoner bir tutum oluşturmalarına sebebiyet vermekten başka işe yaramıyor.

Türkiye kozmopolit bir toplum, saygı istiyorsak önce bu ayrımcı söylemleri bırakmalıyız.

(Yeni ŞAFAK)

Etiketler:
Share
532 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...