logo

10 Haziran 2019

Aile, eğitim ve seçim


Abdurrahman Dilipak
a.dilipak@gmail.com

Seçime doğru toplumda çok yüksek bir talep haline gelen birkaç madde var. Özetle, bunların ilki aile. Aileyi ifsad eden İstanbul Sözleşmesindeki imza geri çekilmelidir.

Bakanlık ve parti yönetimlerinde, üst bürokraside ciddi bir değişiklik talebi var.

Bu talepler seçim sonrasına bırakılırsa bunun sandığa yansıması hiç hoş olmaz.

Cumhurbaşkanının ailesi ya da ona yakın vakıf ve derneklerin bundan sonra icraatlarında daha dikkatli olmaları gerek. Erdoğan’ın, Aile Meclisi Platformu üyesi Adem Çevik’in aile ile ilgili toplumdaki beklentileri dile getirmesinin İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projelerine ilişkin “İstanbul Sözleşmesi nas değildir” ifadesini kullanması bu konuda toplumda ciddi bir beklentiye sebep oldu.

İftara katılan kanaat önderleri ve STK temsilcilerinin, Çevik’e cevap vermek isteyen KADEM temsilcisine karşı salondakilerin büyük bir kısmının protesto için seslerini yükseltmeleri toplumdaki birikim ve oluşan tepkinin seviyesini göstermesi açısından önemli.

Bakın, aile konusunda bu defa da erkeği koruyalım diye kadını harcamayalım. Kadınlar sadece çocuk doğurmaz, toplumu doğurur. Her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir. Kadın iffet ve şefkatin timsalidir. “Boş ol” de, “bir takım elbise, iddet süresi yemek, bitti” demek doğru değil. Kur’an-ı Kerim’deki tek düzenlemeden yola çıkarsanız olmaz. Bütün olarak vahyin gölgesinde, resulün örnekliğinde bir çözüm bulmamız gerek.

Çocuklarını o okula gönderenler memnun olabilir ama o KADEM’in çalışmaları konusu da rahatsızlık duyanlarla aynı rahatsızlık, mesela TÜRGEV’in Palet’i için de, o kadar olmasa da, söz konusu olabilir. Birçok kişi aslında konunun çok da farkında değil. Bu anlamda Montessori’yu İbni Haldun Üni.’nin alnına çakmak ne kadar doğru bir yaklaşım. Bunları düzeltmek için ille de Erdoğan’a mı ulaşmamız gerekiyor.

Bir yandan Fulbright’den kurtulalım derken, öte yandan kendi rızamızla gidip yabancı bir eğitim sistemi olduğu gibi ülkemize getiriyoruz. Hem de modernlik, çağdaşlık adına. Ve zaten bu etiketle aramıza o kadar çok şey dahil edildi ki. Yediklerimiz, içtiklerimiz, giydiklerimiz. Kullandığımız kozmetikler..

Birileri bu işlerle uğraşmak istiyorsa yapar. Piyasada buna benzer bir sürü işletme var. Ama bunu meşrulaştırmak, kamuya mal etmek doğru değil. O zaman bunun siyasi bir karşılığı olur.

Bunlar basında, doğrudan kendilerine defalarca ifade edildi. O çevredekiler Erdoğan’a yakınlıklarının arkasına sığınarak çok vurdumduymaz şekilde davranıyorlar. Hiçbir eleştiriye tahammülleri yok. Hemen tavır alıyorlar. AK Parti yöneticileri, sandıkta halkın verdiği mesajı anlamak istiyorlarsa buralara baksınlar. Aile Bakanlığı kurulduğu günden beri sorunlu. Bunlar Yeşil Feministler’in rüzgârına kapılıp gidiyorlar.

Bakın bunlar tek örnek değil. Gıda Tarım, Sağlık, Adalet, hangisini sayalım. Birçoğunun yeniden gözden geçirilmesi ve hatta tepeden tırnağa yeniden yapılandırılması gerek.

Mesela hangi akılla, tarih seçmeli ders yapılır. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Romanlardan ve televizyon dizilerinden tarih öğrenerek gençler tarih şuuru kazanamaz. Sadece tarihi magazinleştirir ve mefahir üretirsiniz. Geçmişini bilmeyen milletler medeniyet kuramazlar, gelecek tasavvuru oluşturamazlar. “Kökü mazide olan ati” bir nesil yetiştireceksek, Tarihi seçme konusu yapamazsınız. Tarihinden bîhaber olanlar, aslını inkâr eden haramzadelere dönüşürler. Onlara “inkılap tarihi”ni yeterli gören akıl, hangi akıl acaba! İşte o zaman CHP kafalılar gibi, Türkiye’ye gelen Halepliler için “bunlar niye geliyor, bizim orada ne işimiz var” diye sorarlar. Bilmezler ki, benim babam doğduğunda biz tek devlettik. Torosların Güney yakası Haleb’e bağlı idi.

“Rum” demeyi hakaret olarak kullanırlar. “Rumi” nedir bilmezler. Burası niye Rumelidir, Arz-ı Rum’dur. Bilad-ı Rum’dur. Ahiyan-ı Rum, Baciyan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum kim bilmezler. Kur’an-ı Kerim’de “Rum suresi” diye bir sure olduğunu da bilmezler. “Kahbe Bizans” filminin senaryosu kadar Bizans’ı tanırlar. “Bizantinizm”i de bilmezler, Bizantoloji diye bir bilimden de haberleri yoktur. Halifenin kâğıdındaki başlıkta Sur içi İstanbul’un adının Asitane yanında Konstantinapolis olmasının anlamını da bilmezler. “Doğu Roma”dan haberleri yoktur. Osmanlı Sultanlarının unvanlarının, “Müslümanların halifesi, Türklerin hakanı, Arab’ın ve Acem’in padişahı, diğer halkların sultanı, Doğu Roma Bizans’ın İmparatoru” olduğunu da bilmezler. Bilmediklerini de bilmezler.

Biri çıkıyor, “İstanbul ‘İşgal’ edildi”, “buna ‘Fetih’ diyorlar” diyor. Ne fethi biliyoruz, ne de Fatih’in İstanbul’u “fethi”nin nasıl bir fetih olduğunu biliyoruz. Aramızdan biri çıkıp “Zulüm 1453’de başladı” da diyebiliyor!

Mesela İtalyan ressam, hani şu Fausto Zonaro “Türk ressamı” olarak tanınan, 2. Abdülhamid döneminde saray ressamı olarak çalışan ve Osmanlı tarihi ile ilgili savaş, deniz manzara ve portreleri ile ünlü oryantalist bir ressam, niçin Fatih’in atıyla Edirnekapı’dan girerkenki manzarayı resmeden tablosunun sol yanında kendini, (elinde mızrak tutan, pala bıyıklı) Fatih’in muhafızı olarak resmeder! Neyse. Bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile.

(YENİ AKİT)

Etiketler:
Share
340 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...