logo

03 Ekim 2018

ABD, kürenin en bağımlı ülkesi


Yasin Aktay
y.aktay@gmail.com

Trump’ın ABD adına BM Genel Kurulu’nda küreselleşme doktrininden vazgeçtiklerini ilan etmesinin küreselleşme sürecine bir etkisinin olmayacağını söyledik. Bununla kürenin hiçbir sorun yaşamayacağını elbette söylemiş olmuyoruz.

Bugün öyle veya böyle her geçen gün daha da küreselleşmiş bir dünyada yaşıyoruz ve bu dünyanın en önemli özelliği karşılıklı bağımlılığın artmış olmasıdır.

Dünyanın içinde bulunduğumuz gidişatında ise bu bağımlılık daha da artmaktadır, çünkü tüketim alışkanlıklarımızdan hiçbir şekilde vazgeçmiyoruz. Her geçen gün teknolojiye, üretime daha da fazla bağlanıyoruz.

Tükettiğimiz ürünler için gerekli üretim süreci ve bunun gerektirdiği hammaddeler hiçbir şekilde bir ülkenin tek başına kendi imkanlarıyla, kendi egemenlik alanından tedarik edebileceği kaynaklar değil.

En iyi ihtimalle bir tür uluslararası işbölümü oluşmaktadır ve bu işbölümünde herkes kendisine fazla başkalarındaysa kıt ama gerekli olan maddelerine sahip olmaktadır. Bu toplumsal düzeyde sanayi toplumuyla birlikte gelişen organik işbölümünün küre düzeyine ve uluslararası düzeye yayılması anlamına geliyor.

Toplum düzeyinde nasıl hiç kimse tek başına kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kadar kendine yeterli olamıyorsa ülke düzeyinde de herkes giderek daha fazla başka ülkelerde üretilen ürünlere, hammaddelere veya enerji kaynaklarına ihtiyaç duyduğu için mutlak bağımsız olamıyor.

Mutlak bağımsızlık talebi ancak kendi vatandaşlarını bir çok şeyden mahrum bırakma ve dünyaya kapalı kalma pahasına gerçekleştirilebilecek bir direniş olabilir. Esasen işbölümü ne kadar karmaşık ve ileri düzeye ulaşırsa bir toplum o kadar güçlü olur. Ama organların birbirine bağımlılığı da o ölçüde olur.

Organlardan biri düzgün çalışmadığında bütün organizmada hissedilen bir acı, uluslararası düzeyde bir kriz olarak yaşanır. Bu noktada karşılıklı bağımlılık tarafların işlerini kolaylaştırdığı ölçüde daha da artan bir özgürlük yanılsaması yaratır, ama daha fazla iş hacmi daha fazla faalliğin altında yatan aslında bağımlılıktan başkası değildir.

Bu anlamda gelişmişlik düzeyi en çok olanın bağımlılığının da daha fazla olması sürecin hem mantıksal hem fiili sonucudur. Bu yüzden küreselleşme sürecinin ürettiği en bağımlı ülke bugün en güçlü ülkeler olarak ABD ve Çin’dir.

Bu bağımlılık ya ihtiyaç duyulan ürünlerin başka ülkelerde olması dolayısıyladır veya üretilen mamullerin satılabilmesi için ihtiyaç duyulan pazarların başka ülkelerde olması dolayısıyla gelişir. Her iki durumda bugün kürenin en bağımlı ülkesi halen ABD’dir.

Hal böyle olunca küreselleşmeyi ulus devletin karşısına koyan analizlerin bu çok önemli boyutu büyük ölçüde ıskalıyor olduklarını söyleyebiliriz. Yaşadığımız dünyanın küresel boyutunun gelişiyor olduğunu tespit etmek ulus devlet kimliğinden, önceliklerinden veya çıkarlarından vazgeçmek anlamına elbette gelmiyor.

Doğrusu bazı küreselleşme analizlerinin erken dönemde bu denklem üzerinden gitmeleri olayın boyutlarının doğru anlaşılmasını zorlaştırmıştır. Küreselleşmecilik ulusal devlet veya kimliğin reddedilmesini gerektiren bir kimlik olarak öne sürülmüştür ki, bu gelişen gerçekliğin doğrulamadığı bir denklem olmuştur.

Küreselleşme arttıkça ulus devlet hassasiyetlerinin de azalmak yerine daha da arttığı, bilakis küresel devlet-dışı aktörler de temayüz ettikçe bunların arkasındaki devlet etkinliğinin de daha bir görünmeye başladığı bir süreç takip etti bu analizleri. Bugün arkasında güçlü bir devlet desteği olmayan hiçbir çokuluslu şirket yok. Küreselleşme, dolayısıyla uluslararası karşılıklı bağımlılık arttıkça ulusal kimlikler daha da güçleniyor.

Bunu iyi veya kötü bir şey olarak söylemiyorum. Küreselleşmenin neye karşılık geldiğini daha iyi anlamak açısından önemli bir boyut olarak işaret ediyorum.

Peki Trump gibi küreselleşme sürecinin baş aktörü bir ülkeyi yöneten ve üstelik dünyanın bir çok ülkesinde yatırımları, çokuluslu şirketleri olan bir iş adamı bütün bunları bilmiyor da mı dünyayı durdurabileceğini düşünüyor?

Kuşkusuz, Trump’ın bahsettiği küreselleşme, sosyolojik bir gelişmeyi işaret eden bir süreçten ziyade artık ideolojikleşmiş ve gerçekliği ifade etmekten uzaklaşmış bir küreselleşme doktrinidir. Bu ideolojik kabulde savunanların da karşı çıkanların da anladığı tek şey ABD hegemonyasıdır. Trump ABD’nin elinden yitip gitmekte olan bu hegemonyayı çaresizce korumaya çalışıyor.

Tabi, ideolojik düzeyde aslında başka bir dil konuşulmaya başlanıyor ve asıl büyük yanlışlık tartışmaya dahil olanların bu düzeyleri ayırt etmeden konuşmayı sürdürmeleri oluyor.

O zaman da kimin kimi dövdüğü belli olmayan ve havada sandalyelerin, masaların kör hedefleri vurmak üzere uçuştuğu bir bar kavgasındaki gibi bu kez havada kavramların kör uçuşmasını seyreder dururuz.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
595 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...