logo

27 Eylül 2019

‘Küçük kıyamet’ provasının gösterdikleri


Akif Beki
a.beki@gmail.com

“Deprem” şiirinin son dizesinde “Ve depremler senin neren” diyordu Hilmi Yavuz. Neremiz olduğunu gördük dün. Binalarımızla birlikte elimiz ayağımız da boşaldı, zembereği boşalır gibi…

Dünyanın depremi büyük kıyametse, yaklaştığı yıllardır haber verilen İstanbul depremi de küçük kıyamet.

‘Ha geldi, ha geliyor, ha gelecek’ diye uzmanların uyardığı ‘yıkıcı felaket’in provası gibiydi.

‘Felaket tellallığı’, ‘korku tacirliği’ değilmiş ‘hazırlanın’ uyarıları.

Hatırlatılmasından rahatsız olanlara, arz ettiği tehlikeyi depremin kendisi hatırlattı.

Hazırlık durumumuzu önden test etti diyelim. Korkarım geçemedik, bütün erken ikazlara rağmen hazırlıksız yakalandık.

İlk firemiz, mobil telefon şebekeleri oldu. Hatlar çöktü, sevdiklerimizle irtibatımız koptu. Hiç hazır değillermiş, bu altyapıyla yıkıcı bir zelzelede ne hale geleceklerini siz düşünün.

‘Şehre ihanet ettik’ cümlesinin tam karşılığını henüz göstermedi bu deneyim gerçi bize. İmara açılan toplanma alanlarının, çarpık ve kaçak yapılaşmanın sonuçları hakkında bir fikir vermedi.

Yine de 5.8 şiddeti buysa, bacaklarımızı ve binalarımızı tir tir titretmeye yettiyse, 2 derece büyüğü neler yapmaz!

Sanırım, psikolojimiz kadar fiziki hazırlığımız da bu sınavla baş edecek sağlamlıkta değil. Gözle görülen bir sonuç da bu oldu.

Ne yapacağımızı, neye uğradığımızı şaşırdık. Panik kaçınılmaz, ne kadar beklerseniz bekleyin hep beklenmedik bir anda çıkagelir deprem…

Fakat onca bilinçlendirme kampanyalarının hiç mi faydası dokunmayacaktı!

Kapıyı çaldığında eller ayaklar, çuvallayan hatlar birbirine dolaşıyor, hiçbir yerimiz tutmuyor.

Daha şiddetli vurduğunda nasıl paralize edeceğini de zihinde canlandırma fırsatı verdi.

Korkmamak, panik içinde kaçışmamak, psikolojik açıdan soğukkanlı ve tedbirli karşılamak diye bir şey yok. Her zaman tedbirsiz yakalayacak, her zaman felce uğratacak…

Mesele, fiziki yıkıma gafil yakalanmamak, enkaz altında kalmamaktı. Dayanıklılık performansımız bu açıdan da test edildi. Fakat hasar tespitinden öte, daha büyüğünün olası sonuçlarını bununla ölçme imkanı var mı?

Depreme karşı alınamayan kentsel dönüşüm tedbirleriyle ilgili bir fikir verdi mi mesela? Ne kadar lazım, ne kadar hayatiymiş?

Dönüşüm projelerinin başarılmasıyla başarılmaması arasındaki fark ne?

Can kayıplarının önlenmesi açısından, geçen süre zarfında kayda değer bir değişiklik sağlanabilmiş mi?

Ne mesafe alınmış, nerelerde çuvallanmış? Simülasyon yardımıyla bir mukayesesi yapılabilecek mi?

Neye benzediğini, nasıl bir şey olacağını iliklerimize dek hissettiren bir gerçek deprem tatbikatıydı yaşadığımız.

En azından Hilmi Yavuz’un sorusu, İstanbullular nezdinde bir cevap buldu.

Şöyle soruyordu:

“Sen benim kalbimin bakıcısısın/Güldeki karanlık yazıdan bir mesel/Sussam razı değil dile/Konuşsam derin ve geleneksel/Bir hüzündür/Dolaşır dilden dile

Ah bedenin, zakkum bedenin/Bir dağyolu tadında/Ve ben o yolu kalbiyle bilen/Yüzün gizemdir senin, yokluk/Acı sessizce yedi dildedir/Sevdalar kimdedir, kandedir/Ve depremler senin neren?”

Şairin muhatabı biz değiliz, bağlamı ve muradı başka. Ama geçmiş deneyimlerden ders çıkarmayı başaramamış olsak da bu şiirden hissemize düşen payı niye çıkaramayalım! Depremin neremiz olduğunu biz de az buçuk gördük sanırım.

(KARAR)

Etiketler:
Share
336 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...