logo

02 Mart 2019

28 Şubat öcü mü ki geri gelsin!


Akif Beki
a.beki@gmail.com

‘En karanlık günler geride kaldı’ cümlesini, ‘bin yıl sürecekti ama üç-beş yılda bitti, askeri vesayet sizlere ömür, mevtayı kimse diriltemez artık’ diyenlerden duysanız, altında hinlik aramazsınız.

Ama vesayetin henüz bitmediğini, tehlikenin sinsice sürdüğünü, hortlamak için alttan alta fırsat kolladığını telkin edip duran biri söylüyorsa, ‘bir dakika, bu işte bir iş var’ demez misiniz?

Postmodern darbenin üzerinden 20 küsur yıl geçti. Yıldönümünde hala ‘28 Şubat melaneti ölmedi yarı canlı yaşıyor mu, yaşamıyor mu’ sorusuna cevap aramakla kalsak hadi neyse de…‘Bugünler o günlerden iyi mi, daha mı kötü’ kıyaslamalarına meydan verecek yöntem ve propagandalarla atbaşı gidiyor bir de.

Vesayetçi kafanın utanç manşetlerini hatırlatarak bugünün ayıplı manşetlerini mazur gösterip haklılaştırmaya çalışmak, can sıkıcı değil mi?

Bir ayıpla başka bir ayıp kapatılabilirmiş gibi…

Kötünün iyisi iyiymiş, az kötüyle yetinmek zorundaymışız, kötülük içermeyen daha iyi bir seçenek mümkün değilmiş gibi…

‘En kara günler geride kaldı’ lafı, kimi ağızlardan döküldüğünde işte böyle bir teklif saklıyor altında. Ehven-i şer yani iki şerden daha hafif olanını seçme teklifi.

‘İki şer arasında seçim yapmaktan başka bir şansımız neden yok, şersiz şirretsiz gazeteciliğin canı mı çıktı’ sorusu, tepede asılı durmuyormuş gibi…

‘En korkunç günler geçti’ derken, bugünkü manşetlerin o günkülerin korkunçluğuyla kıyaslanamayacağı ima ediliyor.

Cümlenin muradı açık, anlatılmak istenen belli. Amaç bugünkü eleştirileri ve rahatsızlıkları, kendini düzeltmeden bertaraf etmek. ‘Beterin beteri var’ mantığı, beterlerden daha hafif olanını doğru ve haklı kılarmış gibi…

Rahmetli Demirel’in sözüdür, “Dünkü güneşte bugünün çamaşırları kurutulmaz” oysa.

Dünün yanlışları, bugünün yanlışlarını doğru yapmıyor, yıkayarak aklayıp paklamıyor.

Siyasete antidemokratik müdahalelere çanak tutmuştu o günkü kartel manşetleri. Baskı ve dayatmalarla toplumu cendereye alma, hizaya getirme projesinin yüklenicisi, taşeronuydu baskın medya. Vesayetin yalan rüzgarlarını estirerek, kara propagandalarla terörize ederek siyaset ve toplum mühendisliğine su taşımıştı. Vesayet rejimine boyun eğmeyen gazeteciler de rezil psikolojik harp saldırılarına hedef olmuştu. Ve kendi arkadaşlarına karşı hazırlanan andıç skandallarına bile alet olmaktan sıkılmamıştı yüz karası manşetler.

Başörtüsü yasağıyla mücadele, düşünce ve ifade özgürlüğü mücadelesiyle kol kola yürüyordu. Dünyadan destek ve dayanışma aramayı ülkesini dış güç gavuruna şikayet, karalamak ve kötülemek olarak sunan bir medya yine vardı.

“Ya sev ya terk et” sloganları, gazete ve TV’lerde yine pompalanıyordu.

Fakat Batı demokrasilerinden alınan sıkı destek olmasa, vesayet ne geriletilebilir ne de yenilebilirdi.

Mağdurlarla insan hakları aktivistleri vatana ihanet suçlamalarına aldırsaydı… İhlalleri, kötüleşmeleri, hukuksuzluk ve yasakları ‘iç meselemiz, devletimiz ne yapsa hakkıdır, sever de döver de’ deyip dünya gündemine taşımasaydı…Dışarıdan taraftar toplanamaz ve 28 Şubat direnişi başarıya ulaşamazdı.

O günün hakim medya zihniyetine rağmen, manşetlerle çarpışa çarpışa kazanıldı özgürlük mücadelesi.

Türkiye, 20 yıl aradan sonra hala o manşetleri göze sokarak bugünkülere razı edilmekten daha iyisini hak etmiyor mu peki?

Ayıp değil mi ‘biz gidersek öcü geri gelir, siz bilirsiniz’ tehdidiyle korkutarak topluma gözdağı vermek? İki kötü arasında tercihe zorlamanın mazereti mi olur?

‘En kötü günler geride kaldı’ysa o öcünün çoktan gömülmüş ve cehennemi boylamış olması gerekmiyor mu?

Niye hesabı sorulmuş dünkü medya infazlarıyla bugünkü yargısız infazlar arasında sıkışıyoruz, dünden bugüne ne değişti, var mı haksızlığın inandırıcı bir açıklaması?

(KARAR)

Etiketler:
Share
353 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...