logo

15 Mayıs 2019

Dindarlık ve hukuk


Taha Akyol
t.akyol@gmail.com

Dindar insanda Allah korkusunun bulunacağı, haksızlıktan, yolsuzluktan, kul hakkından sakınacağı, ahlaklı ve dürüst hareket edeceği şeklinde toplumumuzda yaygın bir inanış vardı.

Her Cuma hutbesinde Allah’ın müminlere “adalet ve ihsan”la (iyilik) davranmayı emrettiği bin dört yüz yıldır belirtilmektedir. Peygamberimizden ve başta Hz. Ömer olmak üzere âdil halife ve hükümdarlardan birçok kıssalar anlatılarak toplumumuzda köklü bir adalet ve hakkaniyet kültürü oluşmuştu. Tarihte birçok zulmü ulemanın önlediği, en azından direnenler, İmam-ı Azam gibi hapishanede işkencelere göğüs gerenler olduğu bilinmektedir.

Fakat bu, tarihî madalyonun bir tarafı olduğu gibi, AK Parti döneminde yaşanan ağır hukuk sorunlarının bu toplumsal güveni hayli sarstığı da bir gerçektir. Nitekim birçok samimi din âlimi “dinin ahlaki içeriğinin boşaldığından” yakınıyor.

MUAVİYE TECRÜBESİ

Bugün bu konuyu yazmamın sebebi, dostum Ahmet Taşgetiren’in dünkü yazısıdır. Yaygın mağduriyetlerden örnekler veren Taşgetiren bu tabloyu dini açıdan Hayrettin Karaman ve Faruk Beşer’e, hukuki tarafını da bana sormak istediğini yazdı.

Mesele fevkalade önemli olduğu için ben de vesile sayıyorum.

Dindar insanın elbette âdil ve hakkaniyetli olması, kul hakkından ve hatta kalp kırmaktan sakınması gerekir. Fakat tarih gösteriyor ki güç hırsı, öfke, intikam duygusu gibi çok kuvvetli beşerî dürtüler dindar insanlardan da zalimler çıkarabilmektedir.

İşte Hz. Ali’nin meşru hilafetine Muaviye’nin isyan etmesinin tek sebebi güç dürtüsüydü. Cevdet Paşa, Muaviye’nin bu tutkusunu “sevday-ı emaret” (baş olma sevdası) olarak tanımlar.

Muaviye, Cuma hutbelerinde Hz. Ali’ye ve taraftarlarına hakaret eden konuşmalar yapılması için emir vermişti. Kendisinin yüceltilmesi için de ezana “esselamu aleyke ya emîrül müminin” ibaresini eklettirmişti!

Büyük sahabeden Hucr bin Adiy, Hz. Ali efendimize hakaret etmeyi reddetmiş ve öldürülerek susturulmuştu.

Bunları önleyecek kurallar ve kurumlar yoktu.

Tarihin o çağlarında hiçbir toplumda bu çatışmaları kurallara bağlayarak çözümleyecek hukuk kurumları gelişmemişti.

‘MUNTAZAM DEVLET’

Osmanlı tarihinde şehzade isyanlarında çok kan aktığını, şehzadelerin “siyaseten katl” edildiğini, ancak devlet kurumlaşıp, veraset usulünü “en yaşlı olan şehzade” kuralına bağlayınca bu feci adete sona erdiğini hatırlamalıyız.

Tanzimat’la birlikte her konuda modern anlamda kanunlar çıkarılarak, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay ve bakanlıklar, sonra da parlamento gibi kurumlar oluşturuldu. Bunlar Osmanlı’nın “kurallar ve kurumlar” devleti haline gelmeye çalışmasının örnekleriydi.

Cevdet Paşa “devlet-i muntazama” (düzenli devlet) diyordu.

Cumhuriyet’in de kurucu kurumları bunlardır.

Tarih bize gösteriyor ki, yöneticilerin sübjektif nitelikleri değil, devletin bir “kamu hukuk kurumu” olması önemlidir.

Güç mücadelesinde daha kanlı çatışma ve zulümlerin yaşandığı Batı’da, sosyal gelişme daha hızlı olduğu için, 18. Yüzyılda “Kuvvetler ayrılığı” felsefesi gelişti. Çünkü liberal düşünür Lord Acton’un deyişiyle “güç bozar, mutlak güç mutlaka bozardı”. Güçlerin birbirini denetleyip dengeleyecek şekilde ayrılması, devletin buna göre yapılandırılması lazımdı…

TÜRKİYE’NİN HUKUK SERÜVENİ

Bizde bu felsefenin öncüleri Tanzimat devrinde Namık Kemal ve Münif Paşa, Meşrutiyet devrinde Babanzade İsmail Hakkı Bey, Cumhuriyet devrinde Ahmet Ağaoğlu ve Ali Fuat Başgil gibi isimlerdi.

Fakat tarihte büyük badirelerin, sert kültürel çatışmaların içinden çıkıp geldiğimiz için siyasi ideolojiler ve güç tutkusu her devirde hukuku bastırdı.

Uzun süre İslamcılar ve bütün kesimler “bizden” olanların daha iyi yönetici olacağını zannettik, bu yüzden kavgalarımız şiddetli oldu.

Halbuki sorun “kim?” sorunu değildi, “nasıl?” sorunu idi, yani devletin temel hukuk kurallarına göre yönetilip yönetilmemesi…

Bugün yaşadığımız baskı ve hak ihlallerinde olduğu gibi iktisadi krizin de en önemli sebebi kuvvetler ayrılığının daralmış, hukuk kurumlarına güvenin hayli sarsılmış olmasıdır.

İşte, “devlet-i muntazama” özlemimiz hâlâ uzaklarda.

Şunu görmeliyiz: Ülkelerin iyi ve âdil yönetilmesi ancak hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını, yargının bağımsızlığını, hak ve hürriyetleri gerçekleştirmekle mümkündür.

(KARAR)

Etiketler:
Share
493 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...